Ne Mutlu Türküm Diyene

9 Mayıs 2012 Çarşamba


Muktedirin gölgesinde sanat

En sevdiğim sanatçılardan birisidir Yılmaz Erdoğan, şiirlerine hasta olurum, çektiği filmleri beğenerek izlerim ve bana göre her biri almasını bilene inceden bir mesaj verir.Ancak üzülerek görüyorum ki son zamanların yeni trendi iktidar gölgeliğinden yararlanıp Devrime çakma hastalığına tutulmuş.Cumhuriyetin kuruluş aşamasında yaşananların,modernleşme ve yenileşme hareketinin toplumda yarattığı sancılar yeni aklına gelmiş muhteremin.Bir dergiyle yaptığı söyleşiden satırbaşlarını vereceğim ve neden katılmadığımı belirteceğim.


Mizah:"Bence farkındalığın en üst katmanı mizah. Nitelikli bir mizahtan bahsediyorum tabii. Mizah severlikten, şaka severlikten bahsetmiyorum. Çünkü o zaman da çok tehlikeli bir şeydir. Kellen de gider Allah muhafaza."


Sinema:"İran sinemasının kimlik oluşturduğu ve bizim bunu başaramadığımız doğru. Ama bizde olan bazı gelişmeler sebebiyle maalesef böyle oldu. Onlar bir tarihte toplanıp sözlüklerinin tamamını değiştirmediler. Kelimelerinin hepsini değiştirip herkesin kendini yabancı hissettiği bir alanda yeniden kendilerini tanımlamadılar. Dolayısıyla o geleneksel bağ kopmadı.Biraz bağnaz bir batıcılık kafası, halkın önüne sunulan yeni bir şeyler uğruna eskiyi tamamen çıkarmak, bir ağacın meyvesinin kökleriyle olan bağını kesmesi anlamına geldi ki, aslında en çok darbeyi de sanat yedi bu yüzden." 


Şiir:"Divan şiirini madara ettik, Farsçayı, Arapçayı madara ettik. Sadece uzaklaşmadık bir de madara ettik. İngilizceyi, Fransızcayı, batı kültürünü, Amerika'yı kendi kafamızda yücelttik." 


Ezan:"Türkiye'deki bir sette günde beş kez ezan için durursun, 'Aziz Allah' dersin, beklersin, çay içersin ama filmde duyulmaz o ezan." 
Şimdi bu sözler ne desem bilemedim nerden tutsan elinde kalıyor.


Demek son zamanlarda mizahtan uzaklaşmasının sebebi buymuş Yılmaz Erdoğan'ın Bir Demet Tiyatro'dan sonra ÇGHB ile yeni bir soluk yakalamaya çalışsada başaramadığı aşikardı demek kelleyi kaybetme korkusu dağları bürümüş ki sahneye çıkmaktan imtina eder olmuş, kendisini zülfiyare dokunmaktan alıkoymuş endişeleri.


Sinema konusunda kendisindeki bu iran hayranlığını anlayabilmiş değilim hayatta izlemem iran filmlerini ama sakın karalayacağım düşünülmesin bana hitap etmiyor ayrıca sedece bana değil büyük bir kitleye de hitap etmediğinden olsa gerek festivaller haricinde pek göremiyoruz farsi filmleri.Zira anlatmak istediğini doğrudan anlatamadıklarından alternatif yöntemlere eğilmek zorunda iran sineması.İki gencin tutkulu aşkını ya da iran devriminin toplumda yarattığı deformasyonu aktarabilmekte çok yetersiz kalıyorlar rejimin korkusudan.İran sinemasının "başarısını" (ne kadar başarılı tartışılır) dilinden kopmamaya bağlaması ise tamamen anlamsız.


Batıcılık kafası deyimi külliyen haksızlık modernleşme - çağdaşlaşma çabalarını geçmişi silme eskiyle bağları koparma olarak görmek çok sağlıksız.Ayrıca sanatın bu çabalardan zarar gördüğünü söylemek akıl ve mantık dışı kendisi o zamanki şartları biliyordur muhtemelen toplasan %3-5 civarı okur yazar bir kitleye sahip toplumda ne kadar sanat yapılabildiğini bir oturup düşünmek ondan sonra ahkâm kesmek lazım.


Ayrıca bir tarihte oturup hep beraber sözlükleri kelimeleri değiştirelim histerisine kapılmadı Cumhuriyet.Kurulduğu zaman adında Türk ibaresi geçen bu devletin dilinin neredeyse %90'ı arapça ve farsça kelimelerin işgali altındaydı zamanla zorlu bir sürecin ardından kimseleri incitmemeye çalışılarak temizlendi dilimiz ki bu hassasiyetlerden ötürü hala yeterince başarılabilmiş değildir.Kendisi Türkçe'yi yeterli bulmuyor olabilir isterse eski "zengin" kelimeleri eserlerinde kullanabilir ama bu seferde halk onu anlamaz aynen divan şiirinin vakti zamanında anlamadıkları gibi.


Divan şiirinin madara olmasından dem vurmakta Yılmaz Erdoğan buyursun kendisi divan şiiri tarzında aruz vezninde şiirler yazsın elinden tutan mı var? Sanatçı karanlığa küfretmez mum yakar madem günümüzün şartlarına isyan bayrağı çekiyor imkanları nispetinde bayraktarlığına devam etsin arapça-farsça kelimelerle doldurduğu şiirler yazmakta serbesttir lakin okuyacak bir kitle bulabilir mi orası şüpheli.

Arapça'nın Farsça'nın madara edilmesi söylemi ise başlı başına ayrı bir felaket bırakalım araplar arapça,farslar farsça şiir yazsın bize kendi dilimiz yeter.


Filmlerde ezanın yer alıp almaması konusundaki "hassasiyeti" ise zamanında mizahla uğraştığından mizah olarak nitelendirmek gerek pek çok film çekti Yılmaz Erdoğan kaçında ezan sesi duyuldu ? Engelleyen mi oldu ezan sesi duyulmasını? Ayrıca filmde alakadar bir sahne işlenmiyorsa ezan sesinin ne işi olabilir? Kör gözüm parmağına der gibi illa her filmde ezan sesi duyulmalı mıdır? Yoksa Yılmaz Erdoğan'ın tavrı bir yerlere selam çakma çabası mıdır?


Benim sizlerimi bir yana koyalım muhtereme destek veren insanlardan birinin Cüneyt Özdemir olması beni hiç şaşırtmadı destek için yazdığı yazıyı okudum Yılmaz Erdoğanın fikirlerini desteklemek yerine onu eleştirenler hücum edip çakmak ne kadar komik :)


Neyse umarım Yılmaz Erdoğan'da benim sözlerimi düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirir zira kendisinin de söylediği gibi "Düşünce özgürlüğü uygulanır, sadece talep edilmez."

2 Yorumgaçlı Okurcan:

caloroso on 9 Mayıs 2012 23:41 dedi ki...

sen hep yaz, biz de okuyalım.

cemo on 10 Mayıs 2012 06:52 dedi ki...

@caloroso güzel yorumun için teşekürler :)

Yorum Gönder

Dök içinden geçeni

Yeni kayıtlar Önceki kayıtlar Anasayfa