Ne Mutlu Türküm Diyene

27 Mart 2008 Perşembe


Yara

0 Yorumgaçlı Okurcan
Yaraladın bu sefer
Hemde onulmaz bir yara
Adını duyduğumda sızlayan
Beni benle başbaşa bıraktın
Ardında bakmadan
Tuhaf bir acele ile kaçarcasına uzaklaştın
Garip, gözlerini sakınmıştın benden
Şüphelenmiş ama konduramamıştım
Titriyordu ellerin belli belirsiz
Rüzgarın yaprakları salladığı gibi hazan mevsiminde
Sen yapmazdın
Yapamazdın
Suçluların telaşımıydı o
Sabah kalktığında aynaya bakabiliyormusun
Yoksa Utanıyormusun?

27.03.2008

Benim Günahım Aşktır

0 Yorumgaçlı Okurcan
Benim günahım aşktır, senin erdemin nefret:
Sevgi günahtır diye günahımdan nefret bu.
Gel, kendi durumunu benimkine kıyas et,
Görürsün siteminin ne haksız olduğunu.
Haklıysa da, o sözler kızıl süsünü bozan
Ve benimkiler kadar bol sahte aşk senedi
Düzüp başkalarının yataklarını talan
Eden dudaklarından işitilmemeliydi.
Seni sevmem yasaldır; bak, seviyorsun sen de:
Gözüm sırf sana düşkün, senin gözün onlara;
Merhamet yüreğinde kök salıp boy versin de
Acımanla hak kazan sana acınanlara.
Aramağa kalkarsan kendi gizlediğini
Senin kendi örneğin yoksun bırakır seni



William Shakespeare

Renkler bile a cânım beni aşkımla tanır

0 Yorumgaçlı Okurcan
Dünyâma yeniden gir,yeniden çehreme gül,
Yalnızca seni bilmek,seni,senden dilemek;
Âh..işte o hayâl ki,her umuttan bir ödül,
Gelmen de,yeni bir cân verecek sevgi demek..

Hiç yanmasın ışıklar bu karanlıkta benim,
Hiç doğmasın o mehtâp batacakken,ne gerek,
Bir toprağın içinden gün alırken bedenim,
Rûyâna dalarım ben,güneşimsin diyerek.

Anlar mı hiç efkârım yada münkir seneler,
Her ân yeni bir aşktır yeni baştan yaşanır.
Hicrân gibi nihâyet ve bütün mertebeler,
Renkler bile a cânım beni aşkımla tanır…


Ahrazi

Aşk Heykeli

0 Yorumgaçlı Okurcan


bir gün bu şehrin en yüksek tepesine
senin heykelini dikeceğim
limana yanaşan gemilerden önce sen görüneceksin
sen yol göstereceksin karanlıklarda
pullarda senin resmin olacak
vitrinlerde senin fotoğrafların
bu şehre gelenlere
önce seni gösterecekler
bense dilediğim gibi
günün her saatinde yalnız seni göreceğim
ve
karlı, soğuk bir kış günü
senin o duygusuz ayaklarının dibinde
can vereceğim.


Ümit Yaşar Oğuzcan

Aşkmıydı O ?

0 Yorumgaçlı Okurcan
Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi
Neydi çekip kendine, beni bağlayan
Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan
Elleri ta içimde o dev miydi
Etime bir alev değmişçesine
Nasıl da yakardı öptüğü zaman
Bir su gibi akıp gitti avuçlarımdan
Yorgunum şimdi bin yıl sevmişçesine
Hani o yalnız benim olan gül, kırmızı
Gözlerimin önünde açılan sonsuz bahçe
Hani, o var olmalarımız öpüştükçe
O delice sürdürmeler yaşantımızı
Hiç doymamak oysa, tene, kokuya, aşka
Sarıldıkça güçlenmek, bütünlenmek
Kudurmuş arzularla zamanı yenmek
Ve en kuytularda buluşmak korka korka
Kimi gün utanmak otlardan, çimenlerden
Kimi gece mıhlamak gölgemizi duvara
Varmak için o sevgiyle açılmış kollara
Apansız düşmek yükseklerde bir yerden
Oydu işte alıştığım, özlediğim şimdi de
Sevgice bir tutku, aşkımsı bir yakınlık
Avunmak... Kırık dökük anılarla artık
Kimbilir? o geceler yaşanmadı belki de

Ümit Yaşar Oğuzcan

24 Mart 2008 Pazartesi


Ayrılık Sevdaya Dahil

0 Yorumgaçlı Okurcan
Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yanlızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek AŞKIMIZ

Attila İlhan

Aşk İki Kişiliktir

0 Yorumgaçlı Okurcan
Değişir rüzgarın yönü,
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi,
Boşuna bir liman arar.
Gülüşü bir yabancının,
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir,
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır,
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır,
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler,
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir

Ataol Behramoğlu

Eğer

0 Yorumgaçlı Okurcan
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer! !

Can Yücel

Seviyorum Seni

0 Yorumgaçlı Okurcan
Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi

Nazım Hikmet Ran

22 Mart 2008 Cumartesi


Hasretinden Prangalar Eskittim

0 Yorumgaçlı Okurcan
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.

Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...


Ahmed Arif

Aşkta Yarın Yoktur Sevgili

0 Yorumgaçlı Okurcan
Aşk Bu Dünyanın Ölçüleriyle Açıklanamaz Sevgili
O İlkel Bir Acıdır, Yaban Bir Ağrıdır.
Gelir ve İçimizdeki O Çok Eski Bir Şeye Dokunur.
Sonra Bir Perde Açılır ve Yolculuk Başlar
Bu Yolculukta Artık Para, Tarifeler
Beklentiler, Randevular, Taksitler, İş,
Anneler ve Korkular Yoktur
Aşkın Kendi Gerçekliği Vardır Sevgili.
İnsan Başka Bir Işığa Teslim Olur,
Daha Derinden Anlamaya Başlar, Bilgeleşir
Hiç Bilmediği Sezgileriyle Buluşur
Yükü Çok Ağırdır, Kendiyle Buluşmuştur
Hem Dışındadır Dünyanın, Hem de Tam Ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin Yakılan
Yoksun Adamın Hissettikleri de Onunladır,
Yitirdikleri de...
New York'ta, Bir Sokakta,
Kartondan Kulübesinde Yaşayan Kadının
Çıplak Yalnızlığı da
Her Şey Onunladır, Ona Emanettir Sanki,
Ama O, Çıldırtıcı Bir Yalnızlık İçindedir Yine de...
Aşkın Kültürlü Olmakla, Bilgili Olmakla da İlgisi Yoktur Sevgili,
Kanımıza Karışan İlkel Acı, O Yaban Ağrıyla
Hiçbir Kitabın Yazamadığı Hakikatlere Daha Yakınızdır,
İnan...
Kim Demiştir Hatırlamıyorum,
Aşk Varlığın Değil, Yokluğun Acısıdır Diye.
Belki de Bu Yüzden İlk Gençliğimde,
O Yoğun Aşık Olduğum Yıllarda,
Gözüme Uyku Girmez, Dudağımda Bir Islıkla
Bütün Gece Şehri, O Karanlık, O Hüzünlü Sokakları Dolaşır,
İnsanları Uykularından Uyandırmak İsterdim.
Uyanıp, İçimde Derin Bir Sızıyla Uyanan
O Derin Sancının Acısına Ortak Olsunlar Diye...
Aşk Çok Eski Bir Şeydir Sevgili
Onun İçinden O Çileli Çocukluğumuz Geçer
Sevdiğimiz İnsanların Çocuklukları da...
Oradan Üvey Anneler, Eksik Babalar, Parasız Yatılılar Geçer
Ve Sonra Aşk Bütün Bunları Alır, Daha da Eskilere Gider,
Hep O İlkel Acıya, O Yaban Ağrıya...
İnsan Bazen Nedensiz Yere Umutsuzluğa Kapılır
Kimselere Veremez Sevgisini,
Kimselere Derdini Anlatamaz, Evlere Kapanır...
Bazen Denizler Kıyılar Çeker İnsanı.
İnsan Bu Kapılmayı Anlayamaz,
Oysa
Çok Eski Bir Yerde Yaşanmasından Korkulup
Vazgeçilmez Aşkların Sızısıdır Bu.
Bu Sızı, Bu Yenilgi Mevsimlerle Yıllarla Devrilir Başka İnsanlara...
Bir İnsanın Yaptığı Bir Hatanın
Tüm İnsanlara Yayılması Gibi...
İşte Şimdi Biz de Sevgili,
Ya Olmadık Zamanlarda Umutsuzluğa Kapılıp,
Soluğu Evlerde Alacağız,
Ya da Denizler, Kıyılar Çekecek Bizi.
Nasıl Biz Başkalarının Korkularını Taşıyorsak,
Başkaları da Bizim Korkularımızı Taşıyacak,
Yenilgimizi, Umutsuzluğumuzu...
Birazdan Sabah Olacak...
Para, Tarifeler, Beklentiler, Randevular, Taksitler,
İş, Anneler ve Korkular Başlayacak...
Bunlar Varsa Bizim İçin Geçerliyse
Aşk Yoktur ve Hiç Olmamıştır Sevgili.
Birbirimizi Kandırmayalım...
Hadi Güne Hazırlan,
Yaşadıklarımızı Unutmaya Çalış
Aşk Bize Güvenip Verdiği Büyüsünü,
Sırlarını, Cesaretini, Bilgeliğini ve O İlkel,
O Yaban Ağrısını Geri Alacak
Bunlar Olurken İçimiz Bir an Üşüyecek,
Sonra Geçecek...
Hadi, Oyalanma Birazdan Yarın Olacak...
AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ

Cezmi Ersöz

Birgün Anlarsın

0 Yorumgaçlı Okurcan
Uykuların kaçar geceleri,
Bir türlü sabah olmayı bilmez,
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden uğultudur başlar kulaklarında,
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık,
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın,
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine,
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu,
Şerefin, faziletin, iyiliğin güzelliğin.
Gün gelir de, sesini bir kerecik duymak için,
Vurursun başını soğuk, taş duvarlara,
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın.
Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzeliğini
Boşuna geçip, giden yıllarına yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Ümit Yaşar Oğuzcan

21 Mart 2008 Cuma


Hayatımın Başrol Oyuncusu

0 Yorumgaçlı Okurcan
İlk o gün tutmuştum ellerinden
Hayal meyal hatırladığım
Güzel bir koku vardı havada
Mor leylakların altında
Seninmiydi o koku
Yoksa çocukluğumun mu?
Sarıya çalan çalı süpürgesi saçların vardı
ve o saçlarında az önce oynadığımız çimenler
Arka planda gülüşme sesleri
Neşe içinde oynayan çocuklara ait
Hayatımın başrol oyuncusu ol isterdim
İlk aşkımdın benim
Ölümsüz aşkım
Hiç unutmadım,unutamam

Herşey Sende Gizli

0 Yorumgaçlı Okurcan
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

Can Yücel

20 Mart 2008 Perşembe


Sizin hiç babanız öldü mü?

0 Yorumgaçlı Okurcan
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?


Cemal Süreya

İşte Tam Bu Saatlerinde

0 Yorumgaçlı Okurcan
İşte tam bu saatlerde bir yara gibidir su
Yeni deşilmiş uçlarına sokakların, küçük uçlarında.
Senin o güneş sarnıcı gözlerin
Ölüm yası içindeki bir evde
Olmaması gereken birşey gibi,kırılan bir ayna gibi.
Bu saatlerde.
Çarmıhını yanından eksik etmeyen bir İsa gibi
Merdiven taşıyan bir adam görüyoruz
Bu adamı ne kadar çok seviyorum, bu kuşu ne kadar
Sen ne seviyorsun sen zaten sevince
Alnınla ayıklarsın yeryüzünü,
Çardaklar binaların ağızlarında
Aşar gider kendi sınırlarını
Köpekler gizli bir dağı havlar.

Bunlar iyidir diyorum bunlar senden haberli,
Yoksa nerden bilecekler
Korbon sınırlarında yaşayan balıklar
Kovadan sızan hiçret gününü,
Peygamberin parmaklarına asıp paltolarını
Nasıl girecekler tanrıevine
Mucizesever müslümanlar,
Ve On Binlerin Dönüşü sırasında
Grek keçilerinin çiftleştiği
Dağ yolları neyle donacak?

Yine de sevişirken
Kullandığımız her kelime
Hırsızın devirdiği eşya.

Minibüsleri morarmış sokaklar
Buğdayın parayla değişildiği
Paranın ekmekle değişildiği
Ekmeğin tütünle değişildiği
Tütünün acıyla değişildiği
Ve artık hiçbirşeyle değişilmediği acının.
O sokaklarda.
Saatler yağmuru gösteriyor,
Bugün bu küçük salı günü
Herşeyi eksik İstanbul'un, tepedekilerden başka
Yalnız Galata
Galata
Gecenin bodrumlarında beslediği
O tükenmez paslanmaz tutkusu
Bir ağız mızıkası halinde
Denize yediriyor yavaş yavaş

Cemal Süreya

Eski Kadınlar

0 Yorumgaçlı Okurcan
Baktık çıldırmak işten değil
Söndürüp attık cigaramızı
Baktık olacak gibi değil
Bir adam düşündük camların arkasında
Baktık beyaz pardesülü burunlu
Bir adam birdenbire peydahlandı
Kaptığımız gibi şapkamızı eski
O eski kadınları bilirsiniz
Keder basınca bilhassa hatırlanan
Sokaklarda yaşanmış veya evde
Karanlığın ortalık yerinde beyaz
Ve sevgili olan enine boyuna

Baktık olacak gibi değil
Kaptık şapkamızı dışarı çıktık
Ama gel ki kazın ayağı öyle değil
Baktık değişen bir şey yok ortalıkta
İki kişi bezik oynuyordu veya tavla
Birinin zavallı olduğunu gördük
O zavallı kadınları bilirsiniz
Sevildimi pekalâ sevilebilen
Geceyken yağmurluyken hava
İyice inceltip ufak yüzlerini
Birebir gelirler yağmura karanlığa
O eski kadınlar o zavallı

Cemal Süreya

Cigarayı Attım Denize

0 Yorumgaçlı Okurcan
Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir akdeniz şehri çıkabilir içinde
Alıp yaracak olsa yüreğini
Şimdi bir güvercinin

Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun

Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cıgara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu

Cemal Süreya

8.10 Vapuru

0 Yorumgaçlı Okurcan
Sesinde ne var biliyor musun
Bir bahçenin ortası var
Mavi ipek kış çiçeği
Sigara içmek için
Üst kata çıkıyorsun

Sesinde ne var biliyor musun
Uykusuz Türkçe var
İşinden memnun değilsin
Bu kenti sevmiyorsun
Bir adam gazetesini katlar

Sesinde ne var biliyor musun
Eski öpüşler var
Banyonun buzlu camı
Birkaç gün görünmedin
Okul şarkıları var

Sesinde ne var biliyor musun
Ev dağınıklığı var
İkide bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun.

Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemediğin sözcükler var
Küçücük şeyler belki
Ama günün bu saatinde
Anıt gibi dururlar

Sesinde ne var biliyor musun
Söylenmemiş sözcükler var

Cemal Süreya

Bugün Ağlamadım

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bugün Ağlamadım
Senin uğruna
Unutuldun galiba
Silikleştin anılarımda
Geceyi yorgan yaptım
Yokluğunda
Üşümedim hayret
Yıldızlardan
Adını yazdım
Gökyüzüne defalarca
Benim gibi yalnızlar
Okusunlar diye.....

19 Mart 2008 Çarşamba


Kaldırımlar

0 Yorumgaçlı Okurcan
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

Necip Fazıl Kısakürek

Dayan Kalbim

0 Yorumgaçlı Okurcan
Seni dağladılar, değil mi kalbim,
Her yanın, içi su dolu kabarcık.
Bulunmaz bu halden anlar bir ilim;
Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık.

Sensin gökten gelen oklara hedef;
Oyası ateşle işlenen gergef.
Çekme üç beş günlük dünyaya esef!
Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık!


Necip fazıl Kısakürek

Ayrılık Vakti

0 Yorumgaçlı Okurcan
Akşamı getiren sesleri dinle
Dinle de gönlümü alıver gitsin
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin

Güneşle köye in, beni bırak da
Küçüle, küçüle kaybol ırakta
Şu yolu dönerken arkana bak da
Köşede bir lahza kalıver gitsin

Ümidim yılların seline düştü
Saçının en titrek teline düştü
Kuru yaprak gibi eline düştü
İstersen rüzgara salıver gitsin


Necip Fazıl Kısakürek

Aynalar

0 Yorumgaçlı Okurcan
Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İste yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma.

Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!

Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.

Günah, gunah, hasad yerinde demet;
Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?

Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.

Necip Fazıl Kısakürek

17 Mart 2008 Pazartesi


Beklenen

0 Yorumgaçlı Okurcan
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?


Necip Fazıl Kısakürek

Sessiz Gemi

0 Yorumgaçlı Okurcan
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

Yahya Kemal Beyatlı

Akıncılar

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi "ilerle"
Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle

Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan

Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla

Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde
Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

Yahya Kemal Beyatlı

Mohaç Türküsü

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.

Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!

Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.

Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale;
Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!

Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!

Bir bir açılırken göğe, son def'a yarıştık;
Allaha giden yolda meleklerle karıştık.

Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından;
Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!

Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber;
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.

Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!

Yahya Kemal Beyatlı

Süleymaniyede Bayram Sabahı

0 Yorumgaçlı Okurcan
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib alem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sukünette karıştıkca karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.
Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Budur öz şekli hayal ettiği mimarının.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsi tepeyi;
Taşımış harcını gazileri, serdarıyle,
Taşı yenmiş nice bin işcisi, mimarıyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevi bir kapı açmiş buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları..
Bir neferdir bu zafer mabedinin mimari.
Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir varisin olmakla bügün mağrurum;
Bir zaman hendeseden abide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,
Senelerden beri ru'yada görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını
Görüyor varliğının bir yere toplandığını;
Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir'i
Ne kadar saf idi siması bu mu'min neferin!
Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşıyan varisi hem sahibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.
Karşı dağlarda tutuşmus gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, cok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?
Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd'dan, Van'dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosva'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..
Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;
Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı?
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar'dan mı? Tunus'dan mı, Cezayir'den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine.
Çok sükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.


Yahya Kemal Beyatlı

16 Mart 2008 Pazar


Yalnızlık

0 Yorumgaçlı Okurcan
Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum
Ne tuhaf, vaktim olmazdı
yalnızlığı bunca bilirken
kendimi hiç yalnız sanmazdım
çevremde hep birileri vardı,
ben hep birilerinin yanındaydım
günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı
aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla
kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat
bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı
bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza
bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları
sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık
elde olmayan nedenle
sudaki halkalar gibi genişleyen
küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara
vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar
birbirimizi çok sevdik hep
yıllarla azala azala

şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem,
yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime
eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım,
şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara
telefonun başına geçiyorum
alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası
gün ölüyor meşgul numaralarla
şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem,
şimdi ne kadar yalnız...
yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız.

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum
her zaman yalnızdım, bunu biliyorum
büyücü ellerimin kara sanatı yazı
en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu
bağışlamasız sanarken kendimi
en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını
tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini
denenmemiş başlangıçları göze aldım,
hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı
mutfağı beklemek hep bana kaldı
bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp
her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata
hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim
odalarınıza, ruhlarınıza
buraya

eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim.
Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana,
yalnızca, Merhaba, deseniz,
o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz,
bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size
sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun
sanki beni yeniden sevdiniz
ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda,
yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de
isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna
ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki
bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım
o yıkanmış zamanlara...

yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler
her zaman yalnızdım
kitaplar kadar yalnız
yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım
herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına

her zaman yalnızdım
yanardağlar kadar yalnız
ey kafiye sevenler,
şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız!

nankörlük etmeyeyim gene de,
yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız

evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı
gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni
yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde
yalnızlık için çalar telefonlar kapılar
İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok
iş var


Murathan Mungan

Telli Telli

0 Yorumgaçlı Okurcan
Telli telli şu telli turna
Sanmaki yaralı uçmaz bir daha
Takılmış kanadı göçmen buluta
Anlatır eski beni şimdiki bana

Sakın çıkma patika yollara
O dağlara kırlara o karlı ovaya
Yenik düşüyor herşey zamana
Biz büyüdük ve kirlendi dünya

Telli telli şu telli turna
Sanmaki yaralı uçmaz bir daha
Takılmış kanadı göçmen buluta
Döner gelir bir gün konar yurduna

Telli telli şu telli turna
Ne kalmış buralı göklerden başka
Ne kalır yarına bizden sonraya
Herşey binip gitmiş uçurtmalara


Murathan Mungan

Olmasa Mektubun

0 Yorumgaçlı Okurcan
Olmasa mektubun,
Yazdıkların olmasa
Kim inanırdı
Senle ayrıldığımıza.

Sanma unutulur,
Kalp ağrısı zamanla
Herşeyi unutarak
Yaşanır sanma.

Neydi bir arada tutan şey ikimizi
Birleştiren neydi ellerimizi
Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi
Sevmek birçok şeyi göze almaktır.

Baksana geçmişe,
Ne çok anıyla yüklü
Nerde o taverna,
Nerde sinema

Harcanmış zamanla
Yeniden yaşanmaz ki;
Geç kaldıktan sonra
Arama boşa!


Murathan Mungan

Lavanta

0 Yorumgaçlı Okurcan
Ordadır
yazın eskittiği otlar arasında
uzakta bir nehrin gürültüsünü kazar
masmavi usturalar abanoz ağacına

Ordadır
uyuyan bir namlunun sessizliğiyle
günün sabahlığında
dudaklarının arasında bir ot, bir ıslık
iz bırakmaz sisler gibi geçer ağaçların arasından
varır kendini derinleştiren uçurumlara

Ordadır, bir devin tavşan uykusunda
aklında kımıldanan otlar, ağaçlar
düşünü düşürdüğü sular
yüzünü bıraktığı sular
almamış zaman kalmış kireç altında
çelimsiz bir kabuk başlamış yürek yarası
ki ne zaman çarşılara çıksa silahsız
onu vururlar
göğsünde siyah bir yıldızla
kalbinde kuruyan bataklık
kırlara yakın durur, yanık kokulara

serin çiy vakti çimenlerle konuşur
ne zamandır çıkmıyor sokaklar açık artırıma
ıssız bir kil ile gövdesini kateden bir ateştopu
Kendini sakladığı sular altında
ve son bir kez:
ışık ve çamurda kaldı lavanta

Murathan Mungan

Karanfil

0 Yorumgaçlı Okurcan
Kulağında karanfil taşıyan halkımın oğulları
Atlanın gidiyoruz.
Buğulu bir şafak vakti yeniden düşüyoruz yollara
Eski zamanlarda olduğu gibi
Dersimiz tarih.Unutmayın kaldığımız yeri
yenilmedik daha

Masal alın koynunuza.Belki dönmeyiz uzun zaman
Masalllar hatırlatır size doğduğunuz yeri
ilişkiler iklimini
çocukluk taşınabilir bir şeydir
alınsa da elinden geçmişi.

Tütün ve tarih koyun torbanıza.Kekik ve dağ ateşleri
Şafağın bin yıllık anlamını, suların ve çağların sesini
ezberleyin, bilinmez otların adını hatırda tutar gibi,
Ten rengi aya bakın son defa
yani geride yaşanmış ve yaşanacak bütün yaz geceleri

kaçak aşıkları, uçurum bakışlı firarları, mağrur eşkiyaları
saklar gibi
kilitleyin yüreğinizin kalelerini
Anka ve Anahtar, ikinci bir emre kadar
Kaf Dağının ardına gitti

Kulağında karanfil taşıyan halkımın oğulları
Toplayın çadırlarınızı.Eski zamanlarda olduğu gibi
Çığ geliyor.Çağ çöküyor.
Gidiyoruz.
Dudaklarınıza ninni, ıslık ve destan alın
siyah sünnet çekin gözlerinize
Alıcı kuş telekleriyle
Ki ışısın yaprak yeşili gözlerinize kıstırdığınız
farz olan öfke
çapraz asın tüfeklerinizi
çağın dışına sürdüğü eski masallardaki
eşkiya resimleri gibi
yurdundan ve yüzyılından
kovulmuş çocukların tarihinde
gelenek kimi zaman başkaldırma biçimi...

Teni tarçın kokulu halkımın oğulları
Atlanın.Bizi bekliyor ay akşamları
daha yola çıkmadan eksiksiz anlatın çocuklarınıza
aklınızda kalanları
ağızlık, tesbih ve tabaka bırakın
yolları ayrı düşmüş arkadaşlara
belki görüşemezsiniz bir daha
yükse kuşlar dorukları sever
ölümse çıplak kaldığı dağları

Atlı bozkırların sararmış hülyalarını
eski sözcüklerin yüklü çağrışımlarını
yanınıza alın.
Sabahı karşılayın her günkü sabahı
gülümseyin yüzünüzün sığmadığı kuşlu aynalara
mayın diye gömün yüreklerinizi
ölülerinizi verdiğiniz toprağa
vedalaşın denkleri toplanmış geçmişinizle
unutmayın göçmen tarihlerden, yerleşik zulümlerden
geçilerek varıldı yüzyılın eşiğine
sonra gece nöbetçilerinin yüksek rakımlı yalnızlığını alın
yalnızlık kullanışlı bir şeydir, bazen iyi gelir
gerektiğinde yalnız olmayı bilmeyenlerin
inanmayın beraberliğine
sonra sabır.Mazlumların ve bilgelerin bize tarihsel
emanetidir,
her yerde yeni anlamlarıyla denenir.
Ve her çağın hurafeleri vardır
kurban alır, kurban verir
Geçer devran, takvimler el değiştirir.Gün gelir zulüm de göçer
Zaman örter her şeyin üstünü
Uzağı gören çocuklar bilir gelecek uzun sürer....

Atlı ay akşamları
Sönmüş yanardağlar.Gecenin ormanında
ilerleyen ölülerin rüzgarı
yanık fısıltılar...
gelecek günlerin düşünü kuran
kaç tarih çadır kurup sökmüş burada
yalnızlık kalmış yadigar
bir de gökyüzü
gökyüzünün mayınları yıldızlar
hem saklar, hem açıklar
çoban yıldızı, samanyolu, kervankıran
kapı komşumuzdu burada
gittiğiniz yerde de parlak mıdır bu kadar?

Şimdi menzili yurt tutanlar
ne yollar, ne yıllardan geçeceksiniz
çiçek atın yenilmiş asilere
güvenin her çağda ve her yerde
uzakları iyi bilen çocuklara
kenar adamlarına, ateş insanlarına
birliğiniz dağılmaz göç yollarında
ey gurbete çıkmış halklar

Atlı ay akşamları
kalın şayak bir gece, esiyor rüzgar
gidiyoruz geleceği olmayan bir yere
ardımız sıra esiyor ölülerin rüzgarı
daha şimdiden başka yerlere gömülenlere
gidiyoruz kalın şayak bir gece
geride ne çadırlar, ne tarih, ne saltanat
yalnızca rüzgarın sesi bizi uğurluyor.

Ay vurmuş alnına bütün ölülerin
yatıyorlar kimsesiz koyaklarda
ilk vuruldukları sıcaklıklarıyla
sanki dokunsalar birinin omuzuna
hep birden, her şeye yeniden başlayacaklar
ilerliyor gece, geçiyor ay
nesnelerin boşalan dünyasında
yer değiştiriyor aydınlık, tarih, mevsimler
kimsesiz koyaklarda ölüler ve ay

Kulağında karanfil
Teninde tarçın
Gözlerinde göç var
Döner bir gün Anka
Kilidinde döner anahtar

Murathan Mungan

Göçebe

0 Yorumgaçlı Okurcan
Birbirinde arınan iki nehir gibi
Birbirimizden geçerek
Çıktığımız açıklık
Ruhlarımızı yeniden bölüştürüyordu bedenlerimize
Uçurum içini çekiyordu
Orman fısıldıyordu
Kumlarını silkeleyen göçebe bedenin
Yeniden düşüyordu yola
Görünmezin atlarıyla uzaklaşıyordun
Erkekliğin sütunu bıraktığın
Tuzlu dudaklarım
Ardından bi şiiri mırıldanıyordu sana

Uçurum, orman, ay ve bedenindeki birkaç işaretle
Zamana geçirilen dayanıklı söz, o gece
Ardından mırıldandığım şiir
Şimdi başkalarının dudaklarında göçebe


Murathan Mungan

Gece Nöbeti

0 Yorumgaçlı Okurcan
Daha az seviyorum seni..
Giderek daha az..
Unutur gibi seviyorum..
Azala azala..
Aramızdaki uzaklığın karanlığında..

Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca..
Daha az seviyorum seni..
Kendini iyileştiren bir yara gibi..
Daha az..
Ve zamanla..

Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini..
Uzak dağ kışlalarında..
Görmüyoruz birbirimizi..
Usul usul sis iniyor..
Kopmuş yollara..
Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin..
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda..
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da..

Artık daha az seviyorum seni..
Unutur gibi..ölür gibi daha az..
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini..
Kolay değildi..
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
Kaç acı birden imtihan etti beni..
Bir tek gece vardır insanın hayatında..
Ömür boyu sürer nöbeti..
Bu da öyleydi..
İyi ol..
Sağ ol..
Uzak ol..
Ama bir daha görme beni..

Murathan Mungan

Ayaküstü Yaşanmış Aşk Hikayeleri

0 Yorumgaçlı Okurcan
1.
bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
bildiğim ancak aşıkken var olduğum...
işte bu yüzden, benim için aşık olmak;
çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
'eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, '
demiş La Rochefoucauld
benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum...

2.
her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim
bir bakıştan, bir duruştan,
çağrışımın sonsuz hızından
unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.
belki de yaşanabilecek en güzel serüveni
terk edeceğim
daha otobüsün ilk basamağında.
kim bilebilir ki?
sonrayı, sonrasını kim bilebilir?
gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek
ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim
otobüs camına bağrında bir ok ile
bir aşk levhası çizecek, ah min-el!
bu da ötekiler gibi,
kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden
yaşayıp gidecek..

3.
şimdi hemen kalksam buradan
hemen çıksam uzun sokaklardan birine
kiminle karşılaşabilirim
kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden
geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen
bir ölümcül sevda hangi köşe başında
keser yolumu
bir tenhaya ulak olan
o suret avı
bırakır mı yakamı
haracı ödenmeden
bırakır mı yakamı
bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden
ak kağıda düşürülmüş
imzasını görmeden

bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden

4.
hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden
her aşk, her şiir
ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,
küskün omuzlu terk edilmişliklerden,
perspektifinde hep bir sokak taşıyan
o sessiz
o faili meçhul cinayetlerden
resim altı sözcüklerden
aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden

bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti
elle bilenmiş sözcükler,
yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı
nabzımın atışına ayak uyduran vezninde
gece adımları şiirlerimin
bırakır mı yakamı yaşadıklarımı
dökmeden imgelerin giysilerine
hayatın maskelenmiş gerçekliğine
upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için
yeniden ve yeniden.

Murathan Mungan

Ateşte Unutulmuş Ferman

0 Yorumgaçlı Okurcan
herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınar
kendi külünde söner bütün rüzgarlarına yazıldığın akşam

ateş tadında kum tadında kalarak
derinleştirir bazı ayrılıkları zaman

al ağrını git burdan
en uzun eylülü ömrümüzün

uyutmuyor seni ne kömürleşmiş bu gurur
ne göğsündeki kaplan

seçilmiş taş milyonlarca taş arasından
başını vurduğun
çok gençti genç olmak için bile
kendi zamanına muhtaç
kendiyle dargın

daha yolun başında görülüyordu
menzilindeki noksan

ömrünce sızlayacak
kayıplar sarayında ateşte unuttuğun ferman.

Murathan Mungan

Antik Kent

0 Yorumgaçlı Okurcan
mutlu günlerimizdi...
deniz tuzu,dövme gül
yanık tarçın gibiydik
rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda
ikimizden bir bayrak
dalgalanırdı
birbirine bakan
tarihin ve otların
arasında
adı yoktu yaşadığımız şeyin
bir boşluk bile değildi bu
onca boşluğun içinde
yontulmamış birkaç harf
taşlar kadar tarihe kefil
günler gibi düşünülmeden akıp giden
otların gölgesindeki gece kadar derin
ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen

bir dönüş biletiyle kırıldı gece
kırıldı mevsim
kalakaldık
birbirine bakan sunaklarda
zehiri giz olan otlar boyverdi
kırık heykel parçaları dağılmış ten
zaman tarihe geri çekildi
kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin
o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını
ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin.

Murathan Mungan

Şubat Ayında Ankara'da

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bu yıl erken bastırdı kış!
Yağmur yağıyor, yağmur yağdıkça seviyorum seni.
kar yağıyor, kar yağdıkça seviyorum seni.
karaya vurdukça, sular dondukça
üşüdükçe, bir şeyler yitirdikçe, umudum kırıldıkça
çıkmaza girdikçe yaşam, yüreğim sıkıştıkça,
sen değiştikçe daha çok seviyorum seni.
Donmuş suda çelik tadı var
ağzımda eski tutun ve buruk çay tadı
her sabah yaya geçiyorum butun Ankara�yı
kömür ve kükürt kokuları arasında
her aksam yaya geçiyorum bütün Ankara�yı
okuyarak bildirilerini direnen öğrencilerin
bakarak yırtık afişlere, şarkici resimlerine,
nereye gitsem içimde bir geç kalmışlık duygusu
bu yüzden bir saat erken gidiyorum gideceğim yere
ne zaman, nerede ve nasıl bilmiyorum, ama birden
yasamın korkunç bir hızla değiştiğini düşünüyorum
ve ikimizin ayni kişiler olmayacağımızı yarin.

Bu yıl erken bastıran kişi yasıyoruz
Sanki olumlu kahramanlarıyız kotu bir romanın
yeni bir dilin sözdizimine çalışıyoruz
gökyüzünü verip yüzünü alıyorum
görüntünü verip acıları siliyorum
yüzünü koyuyorum umutsuzluğun yerine

Usumda sesinin ve gövdenin
usumda sesinin ve gövdenin görkemli atlası


Özdemir İnce

Seviyorsanız Eğer

0 Yorumgaçlı Okurcan
Seviyorsanız eğer;
Geç kalmayın sakın aşkınızı
söylemeye
telgraf çekin, telefon edin,
mektup yazın...
Uçaklara, trenlere
tüm taşıtlara binin...
Koşun, arayın, bulun,
haber gönderin, birine anlatın...
Duvarlara yazın, ağaçlara kazıyın...
Yani deneyin bütün olanakları,
hiç olmazsa; iki yaprak
samanlı kağıda yazın...
Ama sakın geç kalmayın!

AŞKINIZI SÖYLEMEYE...


Özdemir İnce

Bir Yaz Gecesi Gülümsemesi

0 Yorumgaçlı Okurcan
-I-
Son konuk olacağım uyuyan kurşun gövdende
gözcü sudan ve terli topraktan başka
bir de yuvarlak turuncu ve asi

-II-

İki gözün olacak bakan irdeleyen yüzünde

bengi savaşcısı etin tuzun kara ekmeğin
umut aşkın yakın aşkın kin aşkın.

-III-

Ağzının ince sessizliğinde ve kara kışın
direnmesi öç alması gibi durgun etinde

yaşanacak eşit harlı günlerde
senin aşkın
benim gücüm olacak.

Özdemir İnce

Bir Kenti Yaşamak

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bir kenti yaşamak
ona boyun eğmektir-
sözleşmesiz, anlaşmasız-,
ne derse tek tek yapacaksın,
düşünmeden, direnmeden.

Yabancıysan
ve gezgin değilsen
"bir kent yeter" diyeceksin,
"tek bir ölüm";
boğazına oturmuş olan
bir bardak su isteyen.

Boyun eğeceksin yolcu!
bir köle gibi tıpkı,
anlamak için belki,
nedir mutluluğu bir tutsağın?

Özdemir İnce

Karadut

0 Yorumgaçlı Okurcan
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.


Bedri Rahmi Eyüboğlu

Arkadaş Dökümü

0 Yorumgaçlı Okurcan
Evvela dişlerimiz döküldü
Sonra saçlarımız
Arkasından birer birer arkadaşlarımız
Şu canım dünyanın orta yerinde
Yalnız başına yapayalnız
Kırılmış kolumuz, kanadımız
Tatlı canımızdan usanmışız

Bir şüphedir sarmış yüreğimizi
Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
Bir şüphedir demir atmış ciğerimize
Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
Bir çalım bir kurum hepimizde
Nereden inceyse oradan kopsun

Bu canım dünyanın orta yerinde
Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar
İşte: Hamsiler sürü sürü
Arılar bölük bölük geçer
Leylekler tabur tabur

Ya bizler? Eşref-i mahlukat! ..
Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz

Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
Bizler sürü sepet
Yalnız birbirimizi öldürmüşüz


Bedri Rahmi Eyüboğlu

Bir Şahit Aranıyor

0 Yorumgaçlı Okurcan
Yaşadım!
Erik ağaçları şahidimdir
Yıldızlar şahidimdir.

Yaşadım!
Avuçlarımın gücü yettiği kadar
Dağları, kadınları, meyveleri
Yaşadım!
İncirin dallarına yürüyen süt
Yonca tarlasından gelen nefes
Horozun ibiğinden damlayan kan
Yollar ve sevgili türküler şahidimdir.


Bedri Rahmi Eyüboğlu

Deniz Türküsü

0 Yorumgaçlı Okurcan
Deniz dediğin bir tarladır
Gülü gül, dikeni diken, tohumu tohum
Toprak gibi verimli, toprak gibi cömert
Betine bereketine kurban olduğum

Deniz dediğin bir tarladır
Uçsuz bucaksız bir tarla
Göbeği insanlarla kesilmiş
Çilesi insanlarla

Deniz dediğin bir tarladır
Sözü pek, eli ağır
Dost gibi güldürür insanı
Dost gibi ağlatır.

Deniz dediğin bir tarladır
Anadır, babadır, kardeştir
İnsan eline hasret
İnsan eli değer değmez ürperir
Binbir yerinden çatlar sevincinden
Nesi var, nesi yok çıkarır verir,
İnsan eli değmemiş denizlere bir damla alınteri
Bulutlar dolusu rahmetten mübarektir.

Deniz dediğin bir tarladır
Bulutlar, güneşler dibindedir
Geceler gündüzler dibindedir
Yıldızlar mevsimler dibindedir

Zifiri karanlık güller açılır dibinde
Bağlar, bahçeler kat kat, katmer katmer, deste deste
Bağlar, bahçeler zifir karanlık güller
İnsan eline hasret beklemekte.

Deniz dediğin bir tarladır
Kapılar açılır içinde kapılar
Bitip tükenmeyen bereket kapıları
Balıklar akıp gider bölük bölük tabur tabur
Alı al moru mor sarısı sarı.

...
Deniz dediğin bir tarladır
Üstünde başı boş rüzgâr
Gönlünce at oynatır
Üstünde bir avuç tuzlu köpük
İçinde milyonlarca yürek
Milyonlarca öpücük
Bir insan eli arar konacak
Bir insan eli muhkem, sıcak

Hey benim
Boydan boya cömert denizlerle çevrili
Güzel memleketim
Bu yaz tenha denizlerinde yıkandım
İnsan eli değmemiş ormanlar gibi vahşi
Dağ başında unutulmuş küçük kundaklar gibi yetim.


Bedri Rahmi Eyüboğlu

Eskici

0 Yorumgaçlı Okurcan
Eskiden yeterdim kendime
Artardım bile
Şimdi ne yapsam nafile! ...
Ve
Kim demiş 'can eskimez' diye
Bu can tedirgin tende
Can da eskimiş
Ben de..


Bedri Rahmi Eyüboğlu

Gitti Gider

0 Yorumgaçlı Okurcan
Gönül, kararın bulurum
Ten yıpranır, elden gider.
Üstüne kilit vururum,
Kul, köle, kurban olurum
Can çekişir, elden gider.
İki gözüm iki çeşme,
Düşerim canın peşine
Yar tükenir, elden gider..


Bedri Rahmi Eyüboğlu

İstanbul Destanı

0 Yorumgaçlı Okurcan
İstanbul deyince aklıma martı gelir
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık yarısı kuş
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
Bir varmış, bir yokmuş

İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir
Anadolu'da toprak damlı bir evde
Gülcemal üstüne türküler söylenir
Süt akar cümle musluklarından
Direklerinde güller tomurcuklanır
Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum
Gülcemalle gider İstanbul'a
Gülcemalle gelir

İstanbul deyince aklıma
Bir sepet kınalı yapıncak gelir
Şehzadebaşı'nda akşam üstü
Sepetin üstünde üç tane mum
Bir kız yanaşır insafsızca dişi
Boyuna bosuna kurban olduğum
Kalın dudaklarında yapıncağın balı
Tepeden tırnağa arzu dolu
Sam yeli, söğüt dalı, harmandalı
Bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı
Şehzadebaşı'nda akşam üstü
Yine zevrak-ı derunum
Kırılıp kenara düştü

İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir
Dokuzuncu Senfoniyle kolkola
Cezayir marşı gelir
Dört başı mamur bir gelin odası
Haraç mezat satılmakta
Bir gelinle güvey eksik yatakta
Köşede sedef kakmalı tombul bir ut
Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta
Sonra ellerinde şamdanlar nargileler
Paslı Acem kılıçları
Amerikan kovboyları
Eller yukarı

Ne kadar da beyaz elbiseleri
Amerikan deniz erleri
Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi
Sütten duru buluttan beyaz
Beyazın böylesine ölüm yakışır mı dersin
Yakışmaz
Ama harbederken onlara
Bambaşka elbiseler giydirirler
Kan rengi, barut rengi, duman rengi
Kin tutar, kir tutmaz

İstanbul deyince aklıma
Kocaman bir dalyan gelir
Kimi paslı bir örümcek ağı gibi
Gerinir Beykoz'da
Kimi Fenerbahçe'de yan gelir
Dalyanda kırk tane Orkinos
Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir
Orkinos dediğin balıkların şahı Orkinos mavzerle gözünden vurulur
Denizin içinde ağaçlar devrilir
Kan çanağına döner dalyanın yüzü
Camgöbeği yeşili bulanır
Bir çırpıda kırk Orkinos
Reisin sevinçten dili dolanır
Bir martı gelir konar direğe
Atılan Kolyosu havada yutar
Bir başkasını beklemez gider
Balıkçı gülümser tatlı tatlı
Adı Marikadır bu martının der
Her zaman böyle gelir böyle gider

İstanbul deyince aklıma Adalar gelir
Dünyanın en kötü Fransızcası orda harcanır
Çalımından geçilmez altmışlık madamların
Ağzı dili olsa da tenhadaki çamların
Görüp göreceği rahmeti anlatsa insanların

İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu Kızkulesinin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur

İstanbul deyince aklıma
Tophane'de küçücük bir sokak gelir
Her Allahın günü kahvelerine
Anadolu'dan bir sürü fakir fukara gelir
Kimi dilenecek dilenmesine utanır
Kiminin elinde bir süpürge peyda olur uzun
Dudaklarında kirli paslı bir tebessüm
Çöpçü olmuştur bugüne bugün
Kiminin sırtında perişan bir küfe
Kiminin sırtında nakışlı semer
Şehrin cümbüşüne katılır gider
Kalın yağlı bir kolana koşulur
Piyano taşırlar omuz omuza
Kendinden ağır yükün altında adamlar
Balmumu gibi erir dururlar
Sonra kanter içinde soluk alırlar
Nazik eşya nazik hamallar ister neylersin
Ama onlar kadar piyanoyu ciddiye alırlar mı dersin
Nazdan nazik çiniden bilezik eller
Derken
Karşı radyoda gayetle mülayim bir ses
Evlere şenlik Üstad Sinir Zulmettin
Hacıyağına bulanmış sesiyle esner:
Gamı şadiyi felek
Böyle gelir böyle gider

İstanbul deyince aklıma
Stadyum gelir
Güne güneşe karşı yirmibeşbin kişi
Hepsinin dudağında İstiklal Marşı
Bulutlar atılır top top pare pare
Yirmibeşbin kişilik bir aydınlık içinde eririm
Canım ağzıma gelir sevinçten hilafsız
İsteseler bir gelincik gibi koparır veririm

İstanbul deyince aklıma
Stadyum gelir
Kanımın karıştığını duyarım ılık ılık
Memleketimin insanlarına
Daha fazla sokulmak isterim yanlarına
Ben de bağırırım birlikte
Avazım çıktığı kadar
Göğsümü gere gere
Ver Lefter'e yaz deftere
Stadyum gelir
İstanbul deyince aklıma
Binlerce insanın aynı anda
Aynı şeyi duymasından doğan sevincin
Heybetini düşünürüm
Birbirine eklenir kafamda
Binler yüzbinler milyonlar
Sonra bir mısra havalanır ürkek
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar

İstanbul deyince aklıma
Yahya Kemal gelirdi bir eyyam
Şimdi Orhan Veli gelir
Demindenberi dilimin ucundasın Orhan Veli
Demindenberi senin tadın senin tuzun
Senin şiirin senin yüzün
Yaralı bir güvercin misali
Başımın üstünde dolanır durur
Gelir sessizce konar bu şiirin bir yerine
Neresine mi arayan bulur
Erbabı bilir
Deli eder insanı bu şehir deli
Kadehlerin çınlasın Orhan Veli

İstanbul deyince aklıma Sait Faik gelir
Burgaz adasında kıyıda
Mavi gözlü bir çocuk büyür döne döne
Mavi gözlü bir ihtiyar balıkçı gencelir küçülür
İkisi bir boya geldi mi Sait kesilirler
Bütün İstanbul'u dolaşırlar elele başbaşa
Ana avrat küfrederler uçan kuşa eşe dosta
Sivriadada da martı yumurtası toplarlar çilli çilli
Ziba mahallesinde gece yarısı
Sabaha Galata'dan geçer yolları
Maytaba alacakları tutar kahvede
Zararsız bir deliyi
Ula Hasan derler gazeteyi ters tutaysun
Çaktırmadan gazetesini tutuştururlar fakirin
Sonra oturup sessizce ağlarlar

İstanbul deyince aklıma
Sait Faik gelir
Taşında toprağında suyunda
Fakirin fukaranın yanıbaşında
Bir kalem bir bilek bilendikçe bilenir
Kıldan ince kılıçtan keskin
Hep iyiden güzelden yana
Hep kimsesizlerin

İstanbul deyince aklıma
Said'in son yılları gelir
Hey Allahım en güzel çağında Said'e
Dört beş yıl ömrün kaldı denir
Sait Sait olur da nasıl dayanır
Mavi gözlü çocuk boşverir ölüm haberine
İhtiyar balıkçı pis pis düşünür
Bir zehir yeşilidir açılır
Bir yeşil ki ciğerine işler adamın
Bir yeşil ki kasıp kavurur
Küçük mavi çocuk
İhtiyar balıkçı
Ve dilimize bulaşan zehir yeşili
İstanbul çalkalandıkça bu denizlerde dipdiri
Dilimiz yaşadıkça yaşasın Said'in şiiri

İstanbul deyince aklıma
Sabiyem gelir
Sabiyem boynundan büyük bir demetle
Sarıyer'den gelir Pendik'ten gelir
Bahar nereden gelirse velhasıl
Sabiyem oradan gelir
Ne delidir ne divane
Aslını ararsan çingenedir
Tepeden tırnağa güneştir
Topraktır
Anadır
Analar içinde bir tanedir
Biri sırtında biri memesinde biri karnında
Karnı her daim burnundadır
Canını mendil gibi takar dişine
Yürekten birşeyler katar işine
Bir ucundan girer şehrin ötekinden çıkar
Alçakgönüllüdür Sabiyem
Hem maşa satar, hem göbek atar
Ver bir çeyrek güzelim der
Neyse halin o çıksın falin
Canı çıkar Sabiyemin falı çıkmaz
Sonra anlatır dün gece başına gelenleri
Görürüm üryamda bir sarı yılan
Cenabet uğraşır durur benimlen
Uyanır bakarım benim bebeler
Yatağın ucuna kaymış
Ayağımın parmaklarını emer

İstanbul deyince aklıma
Bir basma fabrikası gelir
Duvarları uzun masaları uzun sobaları uzun
Dal gibi dalyan gibi kızlar çalışır bütün gün ayakta
Kanter içinde mahzun
Yüzleri uzun elleri uzun günleri uzun
Fabrikada pencereler tavana yakın
Al topuklu beyaz kızlar dalga geçmeyin
Dışarda ağaçlar dizi dizi
Duvarlar duvarlar uzun duvarlar
Niçin ağaçlardan ayırdınız bizi
Dışarda tarlalar turuncu asfalt mosmor
Dışarda dışarda dışarda
Mevsim gürül gürül akıp gidiyor
Ondokuz yaşında Eyüplü Gülsüm
Dalmış beyaz köpüklü akışına ipeklilerin
Kötü kötü düşünüyor
İpeğin akışına doyum olmaz
Ama gel gör ki ipekli emprimeden oğlana don olmaz
Bir top Amerikan bezi sakız gibi beyaz
Bir top Amerikandan neler çıkmaz
Perdeler yatak çarşafları çoluğa çocuğa çamaşır
Sakız gibi ağarmış bir top Amerikan bezi
Gülsüm'ün gözleri kamaşır
Üçüncü oğlanı doğururken Gülsüm
Bir top Amerikana hasret sizlere ömür
Gülsüm'lerin sürüsüne bereket
Yerine bir Gülsüm'cük bulunur elbet
Gider Gülsüm gelir Gülsüm
Azrail ettiğin bulsun

İstanbul deyince aklıma
Ağzına kadar soğan yüklü bir taka gelir
Sülyen kırmızısı üstüne zehir gibi yeşil
Samsun'dan Sürmene'den Sinop'tan
Yaz demez kış demez mutlaka gelir
Kirli yelkeninde yeni bir yama
Demirinin pası gelir dilime
Nabzımda duyarım motorunun hızını
Canımın içine sokasım gelir
İri kalçaları pullu denizkızını

İstanbul deyince aklıma
Takalar gelir
Alçakgönüllü kalender
Ya Peleng-i Deryadır adları ya Şimşir-i Zafer
İstanbul deyince aklıma
Koca Sinan gelir
On parmağı on ulu çınar gibi
Her yandan yükselir
Sonra gecekondular gelir ardısıra
İsli paslı yetim
Eyy benim dev memesinde cüceler emziren
acayip memleketim

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Kara Sevda

0 Yorumgaçlı Okurcan
...ve nihayet gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.
Masallarla indi yere
Sebil oldu cümle hikayelere
kara kara kazanlarda kaynadı
Diyar diyar al kanlara boyandı
Türkülerde ateş alev yandı tutuştu
Gördes kiliminde nakış
Minyatür bahçelerinde suret kesildi.
Ve nihayet gelip çattı
Elveda belirsiz bedava sevince
Uçan kuşa eşe dosta elveda
Bütün haşmetiyle gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Paramparça

0 Yorumgaçlı Okurcan
Ağaç bütün
Işık bütün
Meyve bütün
Benim dünyam paramparça.

Büyük bir ayna kırılmış
Kırılıp yere dökülmüş
Kainat içine düşmüş
Düşmüş amma paramparça.

Yaprak yaprak yapıştırdım
Diyar diyar dolaştırdım
Bir alevdir tutuşturdum
Yandım amma paramparça.

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Sevgi üstüne

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
Bir tek meyve veren dalı kesmeli
İnsan dediğin derya misali
Üstünde milyonlarca dalga
İçinde kıyametler kopmalı
İnsan dediğin derya misali
Uçsuz bucaksız olmalı.

Gel çıkalım sevgilim gel
Gel kurtaralım birler hanesinden
Çekelim gidelim bir uçtan uca
Açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar
Sevelim sevelim sevelim
Sevebileceğimiz kadar

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Yıkansın gözlerim yıkansın

0 Yorumgaçlı Okurcan
Soyunsun gözlerimin cilasında
İçersinden aydınlanmış tarlalar
Soyunsun beyazlığı içlerinden gelen evler
Soyunsun utancını arzular
Yıkansın gözlerim yıkansın! ..

Soyunsun gözlerimin cilasında
Gelmiş, gelecek bütün kızlar,
Soyunsun hafızanın insan gözü değmemiş yerinde
Sineler, buseler, arzular
Ve bütün bir ömür
Lahzada harcansın
Yıkansın gözlerim yıkansın! ..

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Zindanı Taştan Oyarlar

0 Yorumgaçlı Okurcan
Sılanın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor

Bugün efkarlıyım açmasın güller
Yiğitimden kötü haber verirler
Demirden döşeği taştan sedirler
Yatak diken diken yastık batıyor
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor

Bir şubat gecesi tutuldu dilin
Silaha bıçağa varmadı elin
Ne ana ne baba ne kız ne gelin
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor

Ne bir haram yedin ne bir cana kıydın
Ekmek kadar temiz su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydin
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor
Döşek melil mahzun yastık batıyor

Mezar arasında harman olur mu
onüç yıl hapiste derman kalır mı
Azrail aç susuz canın alır mı
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor
Döşek melil mahzun yastık batıyor

Zindanı taştan oyarlar
İçine bir yiğit koyarlar
Sağa döner böğrü taşa gelir
Sola döner çırılçıplak demir
Çeliğin hası da yiğitim aman böyle bilenir
Döşek melil mahzun yastık batıyor
Yiğitim aslanım aman burda yatıyor

Dilimde dilimi bulduğum, gücüne kurban olduğum
Anam babam gibi övdüğüm
Dayan aslan ustam yiğitim dayan
Dayan hey gözünü sevdiğim
Bugün efkarlıyım açmasın güller
Yiğitimden kötü haber verirler

Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
Şiirin gökyüzü gibi herkesin
Sen Kızılırmak'çasına bizimsin
En büyük demircisi dilimizin
Canımız ciğerimizsin

Bugün burdaysa şiirin yarın Çin'dedir
Bütün hışmıyla dilimiz
Kökünden sökülmüş bir çınar gibi yüreğimiz içindedir

Bugün burdaysa şiirin yarın Çin'dedir
Acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
Bir yanı nur içinde tertemiz
Bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir

Bugün burdaysa şiirin yarın Çin'dedir
Bütün hışmıyla dilimiz
Kökünden sökülmüş bir çınar gibi yüreğimiz içindedir

Bedri Rahmi Eyüboğlu

15 Mart 2008 Cumartesi


Yalnızlığım

0 Yorumgaçlı Okurcan
Ilık bir su gibidir içimde yalnızlığım,
Yalnızlığım, ruhumda uzak bir ses gibidir.
Her sabah ufuklardan mavi şarkılar gelir,
Ve her sabah ürperir içimde yalnızlığım

Güneşim aydan sarı, yarınım dünden zorsa,
Sarsın artık ömrümü tunç kandillerin isi
Üşüyen ellerimden tutmalıydı birisi,
Eğer benim gözlerim onları görmüyorsa.

Bir camın arkasında açılıyor güllerim,
Havuzum pırıl pırıl... yıkar bakışlarımı.
İşler temiz ziyalar suya nakışlarımı;
Ruhumun dünyasından eser tahayyüllerim

Rüya rüzgarlarında bir yaprak yalnızlığım
Düşüncem bir neydir ki ürperir perde perde
Belki bu mısralarım esecek gönüllerde
Fakat herkese uzak kalacak,yalnızlığım.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Öldürdüğümüz

0 Yorumgaçlı Okurcan
Geceyle parlayan gözleri vardı,
Cesurdu, cesurdu ziyade.
Nasıl ki çekti bizi,
İstifade.

Karanlık mağaranın kapısında durduk,
Geçerken bıraktık taşı.
Sustu büyük bağırmasında,
Gecelerin ve ormanların sırdaşı.

Artik bizim gibi değil,
Su içmez, kımıldamaz.
Uyanıklığı hiç yok,
Uykusu az.

Öyle garip ve öyle sade,
Süsler yapacağız süslerinden.
Tüyleri gibi aydınlık,
Ve bir şey görmeyen.

Hazır, etrafın düşmanlığında,
Zaferin bitmez tükenmez yemeği.
Aklımızın, korkumuzun, ellerimizin,
Beraber yiyeceği !

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Dört yapraklı Yonca

0 Yorumgaçlı Okurcan
Çıkamaz çocukluğundan dışarı
Kimse.
Oynamamız bundandır.
Kara toprakla binlerce yıl.

Çıkamaz çocukluğundan dışarı
Kimse.
Bundandır sevmemiz
kiraz ağaçlarını.

Çıkamaz çocukluğundan dışarı
Kimse.
Kardeşliğimiz bundandır
Mavi sularla binlerce yıl.

Çıkamaz çocukluğundan dışarı
Kimse
Bundandır inanmamamız
Kocaman bombalara.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Bu Eller miydi?

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bu eller miydi masallar arasından
Rüyalara uzattığım bu eller miydi.
Arzu dolu, yaşamak dolu,
Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan.

Bilyaların aydınlık dünyacıkları
Bu eller miydi hayatı o dünyaların.
Altın bir oyun gibi eserdi
Altın tüylerinden mevsimin rüzgarı.

Topraktan evler yapan bu eller miydi
Ki şimdi değmekte toprak olan evlere.
El işi vazifelerin önünde
Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi.

Kaybolmus o çizgilerden
Falcının saadet dedikleri.
O köylü çakısının kestiği yer
Söğüt dallarından düdük yaparken...

Bu eller miydi kesen mavi serçeyi
Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık.
Yorganın altına saklanarak
Bu eller miydi sevmeyen geceyi.

Ayrılmış sevgili oyuncaklardan
Kırmış küçücük şişelerini.
Ve her şeyden ve her şeyden sonra
Bu eller miydi Allaha açılan !


Fazıl Hüsnü Dağlarca

Ağır Hasta

0 Yorumgaçlı Okurcan
Üfleme bana anneciğim korkuyorum
Dua edip edip, geceleri.
Hastayım ama ne kadar güzel
Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.

Niçin böyle örtmüşler üstümü
Çok muntazam, ki bana hüzün verir.
Ağarırken uzak rüzgarlar içinde
Oyuncaklar gibi şehir.

Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum
Ağlıyorsun, nur gibi.
Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha
Duvardaki resimlerle, nasibi.

Anneciğim, büyüyorum ben şimdi,
Büyüyor göllerde kamış.
Fakat değnekten atım nerde
Kardeşim su versin ona, susamış.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Kayıp Dalga

0 Yorumgaçlı Okurcan
Kimim ben
ve sakalından bir tek kılın
müzelere giremeyeceğine ağlayan
köse bir peygamberden
nedir beni
ayıran

Hüzünlü bir çocuk yüzü müyüm
merdiven altındaki
boş rakı şişelerinin
hareketliliğinden anlayan
babasının eve gelip
gittiğini

Bir cüce miyim yoksa
cenaze gününde
annesinin tabutuna
uzanamayışının ağırlığını
hep omuzlarında
taşıyan

Küçük odaya çıkıyorum
tavan arasındaki
ve bir geminin
dümeni gibi çevirerek
istasyon düğmesini
kayboluyorum bir zamanlar
etrafında ailece toplandığımız
radyo dalgaları
arasında! ..

Sunay Akın

Kağıt Gemi

0 Yorumgaçlı Okurcan
Deniz kıyısında
bir martıyla konuşurken görüyormuş
dostlarım beni sürekli
bir kaptanım çünkü
kağıt gemilerden
emekli

Kılları uzadıkça ellerimin
unuttum kağıtlardan
nasıl gemi yapıldığını
ki yaşlılığa uzanan
birer iskeledir parmaklarım
çözüldü uçlarından
nice kağıt geminin
palamarı

Çocukluğumun tahta atını
bozarak yaptığım iskeleye
küçük bir kağıt gemi
yanaşır mı dersiniz
kazısam ellerimdeki
bütün kılları ! ...

Sunay Akın

Kaza Süsü

0 Yorumgaçlı Okurcan
Biri çıkıp öldürsün beni
ve kaza süsü versin
cansız bedenime
nasıl da sevinirdim
ilkokul pencerelerine bayrak asarken
doğduğum kazanın
her bayram öncesi süslenmesine

Çay bardağı biçiminde yontulsun
mezar taşlarım
ve yaşamdan bir tek yudum
bile alamayacağım için
üstlerine yatay olarak
bir de kaşık
konsun

Ne başucuma
ne de ayak ucuma dikilsinler
biri sağımda
diğeri solumda olsun
ki görenler
mezarı sansınlar
bir çocuğun

Peşlerinde koşturarak papazı
kiliseden çaldıkları
günah çıkarma kulübesinde
şiir kurtuluş örgütünü kuran
kenan evren lisesinden terk çocuklar
mutlaka gelirler cenazeme
her birinin elinde deniz yıldızı

Üzülmeyin dostlarım
ezbere bilirim latince sözcüklerini
hayvanlar ansiklopedisinin
adını bilmemiş olmaktan
utanmayacağım asla
tabutumun içine girecek
ilk böceğin


Sunay Akın

Dişi Kuş

0 Yorumgaçlı Okurcan
Kuru bir ot
gibi yaşıyorum
gözlerden uzak
patika bir yolun
kıyısında

Tek suçum
sap olamamak
baltanın
kanlı oyunlarına

Ama yine de
umut dolu kalbim
belki bir dişi kuş
taşır beni diye
daldaki yuvasına

Sunay Akın

Söz Gelimi

0 Yorumgaçlı Okurcan
Sözgelimi
bir cenaze törenine
katılır gibi yürüyorum sokaklarda
ve iğneyle tutturulmuş
çocukluk fotoğrafım
gülümsüyor ceketimin
yakasında

Son dileği
asılacağı ipin üstünde
yürümek olan
bir cambazım sözgelimi
cellatın düğümleyerek
boynuma geçirdiği ip
düşürüyor sonunda beni
her gösteride alay ettiğim
yaşamdan

Bir mehteranım sözgelimi
çalgılar arasında
yürürken savaş alanına
üç adımda bir
geriye döner
ve yaşlı gözlerle anarım
sevgilimi...

Sunay Akın

Liman

0 Yorumgaçlı Okurcan
Sıralanmış saksılar vardı
limana bakan
penceremizin önünde
ve çiçekler arasında
ekmek kırıntıları serpen
martı yüzlü
bir anne

Terasta toplanan kadınlar
limandaki beyaz geminin
ışıkları yanınca
dedikodusunu yapmayı unuturlardı
tam o saatlerde sokaktan geçen
yazlık sinemadaki
biletçi kızın

Annesinin dizlerinin dibinden
hiç ayrılmayan
uslu bir çocuk gibidir
limandaki deniz
ama sokağa çıkıp
dalga olmak geçer
yüreğinden

Sunay Akın

Leblebi

0 Yorumgaçlı Okurcan
Nasıl ayrılır
ürkeklik
ayakları ilk kez
bir mısır tarlasına
değen kargadan

Ne zaman
karar verir rüzgar
fırıldakla oynamayı bırakıp
kızların eteklerini
uçuşturmaya

Ne yazar
anı defterine
kuru bir tarlaya
ilk düşen
yağmur damlacığı

Akıllı çocuğun
bilgisayarıdır leblebi
siz hiç anlamadınız mı
leb demeden
bir şeyleri...

Sunay Akın

Dudak Payı

0 Yorumgaçlı Okurcan
Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine

Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin

Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize

Sunay Akın

Çocuk ve Hüzün

0 Yorumgaçlı Okurcan
I
Ne zaman bir çocuk ölse
gözü evlerinde
annesinin kavurduğu
helvada
kalır

II
Yoksul bir çocuk görsem
yağmur altında üşüyen
köprü olmak geçer
hiç değilse
içimden

III
Her akşamüstü oyuncakçı
camekanından
çocuk ellerinin
izlerini
siler

Sunay Akın

Ayrılık Şiiri

0 Yorumgaçlı Okurcan
Her satırı
mendireğe dizili karabatağa benzeyen
bir mektup bırakarak
balıkçı koyundan
sisler içinde uzaklaşan kayık gibi
bir sabah usulca ayrıldın
koynumdan

Bütün yolcularını
boğaz köprüsünün çaldığı
araba vapurunun
boş seferleri
gibi yalnızca rüzgar
gezinir sensiz
yüreğimde

Durgun bir sudur aslında deniz
ki çocukların
acemi oltalarını denedikleri
kuytu bir iskelenin
tahtaları altına yazdığım
ayrılık şiirini okudukça
dalgalanır.

Sunay Akın

Asansör

0 Yorumgaçlı Okurcan
Telefon santralleri
beni sana bağlar sevgilim

nükleer santraller ölüme
gökyüzünün nerede olduğunu soran
bir vapur dumanına
yanıt veremiyor hiç kimse

Çocuğunu asma köprüde sallayan
bir annedir İstanbul
ki onun
içi süt dolu
biberonudur Kız Kulesi
soğusun diye suya tutulan

Ne kalem kılıçtan
ne kılıç kalemden üstün olsun
öğrensinler birlikte yaşamayı
örneğin kalem
aşk şiirleri yazsın
ve köreldikçe kılıç yontsun

Yalnız kaldığımız an da bile
alırız insan kokusunu
ıssız adasında
üstünden atamamıştır Robinson
yakalanma korkusunu

Kendi boşluğuna asılı
birer asansörüz aslında
ve ben elimde
taze bir karanfil
sıkışıp kaldım
iki kadın arasında

Sunay Akın

Ama Ölüm

0 Yorumgaçlı Okurcan
Özgürlük kitabının
sayfaları arasına
cellatların kurduğu
darağacındaki ip
yarım kalan
sayfayı gösteriyor
okumaya devam edecek
nice insana
Evlilik fotoğraflarının yırtılarak
kırılan çerçevelerin
sokağa atılan
tahtalarıyla çakılıyor
çocuk tabutları
Hiçbir genç kız
taşımıyor kolyesinde
sevgilisinin fotoğrafını
ama ölüm
sayfaları oyulmuş
bir aşk romanının
içine gizliyor
tabancasını...

Sunay Akın

14 Mart 2008 Cuma


Onarmak Zordur

0 Yorumgaçlı Okurcan
Şarkılar değil de
Hep kulaklar bitiyor,
Onarmak zordur.

Bir yürek üşümüş
Kapamış kapılarını,
Onarmak zordur.

Bir şey yitirilmiş
Hiç eskimeyecektir,
Onarmak zordur.
İnsanin içine düşen korku
Özgürlüğünden olmuştur,
Onarmak zordur

Ölümü düşünmek yenilmek,
Sevmek ölümü yenmektir,
Onarmak zordur


Özdemir Asaf

Olmayacak

0 Yorumgaçlı Okurcan
O gider buralardan, sen döndüğün bir günde...
Aranırken onu sen başkaları yüzünde.
Işık olur tararsın karanlıkları bir-bir...
O güneş gibi parlar, sen söndüğün bir günde.

Yaşamın aramakla olgunlaşıp yitmiştir;
Kocaman bir ağacın tek bir yemişi gibi...
Karamsar bir öyküdür, bir sence değerlidir;
Yalnız masal ulu'su bir dağ erimiş gibi.

Özdemir Asaf

Öykü

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bir öykü var sakladığın
Bir öykü var ardında duran
Bırak onu uyansın
Şimdi sen bir anı düğümü önümde
Duvar cana uzanıp duran
Taşlaşmış yükünle uyu yansın



Özdemir Asaf

Mum Alevi İle Oynayan Kedinin Öyküsü

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bir mum yanıyordu bir evin bir odasında.
O evde bir kedi vardı.
Geceler indiğinde kendi havasında
Mum yanar, kedi de oynardı.

Mumun yandığı gecelerden birinde
Kedi oyunlarına daldı.
Oyun arayan gözlerinde
Mumun alevi yandı,
Baktı,
Mumun titrek alevinde
Oyuna çağıran bir hava vardı.

Oyunlarını büyüten kedi büyüdü
Kendi türünde çocukcasına,
Döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
Geldi mumun yanına, oyuncakcasına.
Bir baktı, bir daha, bir daha baktı
Mumun alevinin dalgalanmasına
Uzandı bir el attı.
Bıyıklarını yaktırmadan analmayacaktı...
İlk kez gördüğü mumun yakmasına
İnanmayacaktı.

Kedi oyunlarında büyüyordu,
Mum, üşüyordu yanmalarında.
Zaman ikili yürüyordu
Aralarında.
Bir ayrışım görünüyordu
Birinin yanmalarında
Öbürünün oynamalarında.

Kedi oyunlarında büyüyordu,
Yitirerek gitgide oyunlarını.
Mum küçülüyordu yanmalarında,
Yitirerek gitgide yakmalarını.

Oynarken büyüyen kedi yanacak,
Aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.
Küçülen yaka-yaka aydınlatacak,
Büyüyen yana yana anlayacaktı.

Bir mumun yanmasından
Ve bir kedi oyunundan
Kaldı sonunda
Bir gecenin tam ortasında
Bir evin bir odasında
Göz-göze susan
İki insan.

Mum yandı bitti
Kedi büyüdü gitti.
oyunlar karıştı gecelerde
Suskun uykusuzluklara.

O iki insandan, sonunda
Birinin anılarında kedi,
Birinin dalmalarında mum
Kaldı gitti.

Nerede bir mum yansa şimdi,
Nerede oynasa bir kedi,
Birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri...
Bugün dün gibi oluyor,
Dün bugün gibi.
Mum ellerimi tırmalıyor,
Belleğimi yakıyor kedinin elleri.

Özdemir Asaf

Küçük Ev

0 Yorumgaçlı Okurcan
Hangi eve
Başımızı soktuysak..
Yer yerinden oynadı
Aşkımızdan.

Büyük aşklar
Eve sığmaz diye
Bir şair sözü vardır da,
Ondan.


Özdemir Asaf

Kelebek

0 Yorumgaçlı Okurcan
Son isteğin nedir?
Sorusu,
Çok, çok kolaydır,
ilk isteğin nedir?
Sorusundan.

Çünkü,
O soruyu
Kimse kimseye soramadı,
Korkusundan.


Özdemir Asaf

Boğaz Gezintisi

0 Yorumgaçlı Okurcan
Ne günlermiş, ne günlermiş
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Ne günlermiş, ne günlermiş
Gelip geçmiş!

Vapurlar değil, Boğaz'dan geçen;
Boğaz'dan yalılar geçiyor,
Toplamış bulardan eteklerini...
Dairesine çekilen bir saraylı gibi
Yalılar gelmiyen alemlerine gidiyor
Bırakıp bu sessiz gecelerini.

Çekip almış kuşların kanatlarından rüzgarını
Asırlık rüyalarında yalılar
Uykuların mahmurluğu saçaklarını sarmış.
Saz sesleri gelmiyor kıyılardan.
Ne geçen yazlardan bir haber var,
Ne gelecek baharlardan.
Kim bilir kaç deniz geçmiş uykularından.

Başbaşa kalmış iki hisar
Beklemekte sönük sahilleri.
Artık eski harpleri anlatır taş duvarlar
Kıyılarından geçen balıklara.
O balıklar ki dedeleri
Şarkılarla beslenmişti geceleri.
Şimdi sulara düşen çürümüş tahtalar
Dalgalarda son oltanın yemleri.

Bir zamanlar şen yaşamış yalılar
Işıklı bir ziyafet sofrasında.
Renklerini deniz almış götürmüş,
Küllerini alev alıp savurmuş.

Deniz kenarında denizsiz kalmış yalılar.
Ortaklığı ayrılmış kıt'aların
Anadolu günden güne Rumeli'ye küsmüş

Bugün biz değiliz bakan yalılara;
Yalılar boynu eğik bize bakıyor
Biz değiliz sarkan hatıralara...
Göğüs gererek dalgalara
Yalılar bir hayal için denize sarkıyor
Yalılar bize bakıyor, denize bakıyor.

Ne günlermiş, ne günlermiş
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Ne günlermiş, ne günlermiş
Gelip geçmiş!

Özdemir Asaf

Ağlamak

0 Yorumgaçlı Okurcan
Ağlamak
Unutmak kadar kolaydır inan
Sevin ağlayabiliyorsan
Sevin ağlıyorsan
Gül ağlayabiliyorum diye
Gül ağlıyorum ağlıyorum diye
Sana birşey yapamam
Ağlayamıyorsan


Özdemir Asaf

Fahriye Abla

0 Yorumgaçlı Okurcan
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin , dişlerin ve akpak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen fahriye abla

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede
Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede
Bahçede akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun fahriye abla

Önce upuzun sonra kesik saçın vardı
Tenin buğdaysı , boyun bir başak kadardı
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın komşumuzdun sen fahriye abla

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir erzincanlıya
Bilmem şimdi hala bu ilk kocandamısın
Hala dağları karlı erzincandamısın
Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı komşumuzdun sen fahriye abla

Ahmet Muhip Dıranas

Titrek Bir Damladır

0 Yorumgaçlı Okurcan
Titrek bir damladır aksi sevincin
Yüzünün sararmış yapraklarında
Ne zaman kederden taşarsa için
Şarkılar taşırsın dudaklarında.

İşlerken hülyama sesten örgüler
Bir çini vazodan dökülen güller
Gibi hülyada fecirler güler
Buruşmuş bir çiçek parmaklarında.

Gözlerin kararan yollarda üzgün
Ve bir zambak kadar beyazdı yüzün
Süzülüp akasya dallarından gün
Erir damla damla ayaklarında.

Sesin perde perde genişledikçe
Solan gözlerinden yağarken gece
Sürür eteğini silik ve ince
Bir gölge bahçenin uzaklarında.

Sen böyle kederden taştığın akşam
Derim dudağında şarkı ben olsam
Gözlerinde damla, içinde gam
Eriyen renk olsam ayaklarında.

Ahmet Muhip Dıranas

Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden geçen bulutların,
Belki gidiyorlar yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.
Evler, ağaçlar, sular, ben bu an
Sanki bulutlarla bir, akıyoruz;
Onların hevesine uyaraktan
Cenup ufuklarına bakıyoruz.
Biz de hafif olsaydık bir rüzgardan,
Yer alsaydık şu bulut kervanında,
Güzele�e ve Yeni�ye doğru koşan
Bu sonrasız gidişin bir yanında;
Dağlara, denizlere, ovalara
Uzansaydık yağarak iplik iplik
Tohumları susamış tarlalara
Bahar, gölge ve yağmur götürseydik.
Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden uçan bulutların.
Gidiyor, gidiyorlar yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.

Ahmet Muhip Dıranas

Mektup

0 Yorumgaçlı Okurcan
Dost dost diye deli derviş gezdiğim,
Bir ağladığım, bir güleyazdığım,
Adını dağa taşa kazıdığım

Benim bir tanem dost, gözümün nuru!
Tutmaz elim, topal ayağım uğru,
Amansız kara bahtımdan ötürü

Kan ter dolandığım yollar gölgesi,
Kara ekmeğimin akça mayası,
Susayınca çağıldak sular sesi,

Ay aydınlığım, gün ışığım, canım,
Bayramım, bolluğum, yemişim, yenim
Göz yaşımı gözden gizli silenim!

Pek garipçe kaldım köyümde ıssız,
Otsuz ocaksız, akılsız, ayvazsız.
İki elin kanda olsa durma tez

Dağ başını duman almadan beri,
Eyüp sabrım, eyi düşlerim yoru,
Yet bu yana! Avareyim, yet, yürü!

Ahmet Muhip Dıranas

Balad

0 Yorumgaçlı Okurcan
Yağmurlar dindiği zaman
Geleceksin
Ki karanlık ölümdür.
Işığım söndüğü zaman
Güleceksin
Ki karanlık ölümdür.

Karanlığımda dişlerin
Parıldar ki
Yine görüneceksin
Kuraklığımda düşlerin
Işıldar ki
Yine arınacaksın.

Bekliyeceğim elbette
Gelişini
Yaşamak başka nedir;
İsterse ta kıyamete
İlle seni
Ki bu aşk başka nedir.

Bütün ömrümüz onunla
Böyle geçti;
Toprakla gök arası,
Varla yok arası öyle;
Derken uçtu.
Dranas yalvarası:

Tanrım merhamet et kula.

Ahmet Muhip Dıranas

Merdiven

0 Yorumgaçlı Okurcan

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafidir ki rûha dolmakta

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...



Ahmed Haşim


Bir Günün Sonunda Arzu

0 Yorumgaçlı Okurcan

Yorgun gözümün halkalarında

Güller gibi fecr oldu nümâyân,

Güller gibi... sonsuz iri güller,

Gün doğdu yazık arkalarından!

Altın kulelerden yine kuşlar,

Tekrârını ömrün eder i'lân,

Kuşlar mıdır onlar ki her akşam,

Âlemlerimizden sefer eyler?

Akşam, yine akşam, yine akşam,

Bir sırma kemerdir suya baksam;

Akşam, yine akşam, yine akşam,

Göllerde bu dem bir kaçmış olsam!



Ahmed Haşim


Bağlanmayacaksın

0 Yorumgaçlı Okurcan
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

Can Yücel

Üçüncü Şahsın Şiiri

0 Yorumgaçlı Okurcan
gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu ağlardım

ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgar aklımı alırdı
sessizce bir cigara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felaketim olurdu ağlardım

akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu ağlardım

Atilla İlhan

Firefox 3 Beta 4

0 Yorumgaçlı Okurcan
Firefox 3
Heyecanla beklenen Firefox 3'ün güncel test sürümleri yeni bir tam ekran özelliği barındırıyor. Şimdiye kadar Firefox tam ekran modunda yer imleri, navigasyon ve sekme çubuğunu gösteriyordu ve bu sadece ekstra bir eklenti ile devre dışı bırakılabiliyordu. Güncel beta sürümlerinde ise bu çubuklar tamamen kaybolabiliyor ve ancak fare ile üst kenara yaklaşıldığında ortaya çıkıyor.

FavIcon üzerine sağ tıklayınca bu görünüm kişiselleştirilebiliyor. Ayrıca tarayıcı, kullanıcıların tam ekran modunu etkileştirip etkinleştirmediği hakkında web geliştiricilerine güvenilir bilgi sağlıyor.

Yeni Beta 4 ile birlikte bir çok güvenlik zaafı giderilmiş durumda. Bunların yanında daha iyi bellek kullanımı ve işletim sistemleriyle daha yüksek uyum da sağlanmış.


İndirmek için tıkla

13 Mart 2008 Perşembe


An Gelir

0 Yorumgaçlı Okurcan
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür

an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür


Atilla İlhan
Yeni kayıtlar Önceki kayıtlar Anasayfa