Sfenks, bazen koçbaşlı ve kanatsız olsa da genellikle kadın başlı, aslan gövdeli ve kartal kanatlı, tapınak ve mezar koruyucu mitolojik bir yaratıktır. Adı, bağlamak, sıkmak ve boğmak anlamındaki ‘sphingein’den gelir ki bu tanımları Yunan mitolojisindeki efsanesiyle yakınlık gösterir. Yunan mitolojisinde aşık ama öldürücü, yok edici, yıkıcı ve kötü şans getiricidir. Hades’in uyutucu demonlarından biri olan sfenksten en erken olarak Hesiodos’un Theogania’sında söz edilir. Bazen Ekhidna ve Orthus’un çocuğu olduğu söylenmesine rağmen asıl babası Typhon’dur. Başka bir efsanede Thebai kralının kızı olduğu ifade edilir. Hesiodos sfenksin annesinin ağzından ateş fışkırtan, üç kafalı canavar Khimaria olabileceğini belirtir.
Sfenksin Oeidipus’la olan efsanesi en yaygın ve en bilinendir. Bu efsaneye göre sfenks, Hera ya da intikam için Ares tarafından halkına kızgın olduğu Thebai’ye gönderilir. Halk, kentin girişinde bir dağda kayalık üzerinde bekleyip gelen geçenlere Musalardan öğrendiği bilmeceleri soran canavarın korkusuyla yaşamaya başlar. Bilmeceler “önce dört, sonra iki, daha sonra da üç ayaklı olan ve en çok ayağı olduğunda en güçsüz olan yaratık kimdir?” ve “iki kız kardeştirler, ikisi de birbirini doğurur” dur. Oeidipus ilk bilmeceyi ‘bebekliğinde elleri ve ayakları üzerinde emekleyen, büyüyünce iki ayağı üstünde yürüyen, yaşlılığında bir bastona tutunan insandır’, ikincisini de ‘gün ve gece’ diye yanıtlayınca sfenks kendini kayanın tepesinden uçuruma atar. Oeidipus da kentin kralı olur. Bu efsaneden sfenksin her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bir yaratık olduğu anlaşılır. Başka görüşlere göre canavarı bilmeceyi yanıtladıktan sonra Oeidipus öldürür. Bir diğerinde Thebaililer her gün bilmeceyi çözebilmek için toplanırlar ama başarılı olamazlar. Her günün sonunda da sfenks onlardan birini yer. Homeros bu mitostan söz etmez. Hesiodos’ta da çok az yer alır. Yol kesen sfenksin dış görünüşü şiddet sever, saldırgan kişiliğiyle aslan şeklindedir. Soyguncu olarak pençelere ve geniş, ürkütücü kartal kanatlarına sahiptir. Euripides kanatlarının parıldadığını yazar. Ayrıntılı görünüşünü tarif eden Sofokles sfenks için ‘bqvwosvwv’ kelimesini, Aiskhilos ise ‘svonnepiav npvvravis kvwv’ tanımını kullanır.
Bu kanatlı karışık yaratık, benzeri grifon gibi hem dekoratif hem de görevlerini simgelemek amaçlı Mısır, Suriye, Mezopotamya, Anadolu, Pers, Girit, Miken ve Yunan sanatlarında sık sık yer almıştır. Mısır’da 4. sülalenin 4. firavunu Kefren döneminde (M.Ö. 2558-2532) yapıldığı ileri sürülen Gize’deki büyük heykel bilinen en eski sfenkstir. Burada erkek başlı, kanatsız, aslan gövdelidir ve batı-doğu yönünde uzanır. 74 metre uzunlukta ve 20 metre yükseklikteki anıtsal sfenksin gizli bir ifadeye sahip yüzü firavun Kefren’i, aslan gövdesi de onun gücünü sembolize eder. Gize platosundan doğal tek bir blok kireçtaşından yontularak yapılan heykelin ayaklarının altında alabastar mermerden bir tapınak bulunur. Kralın piramidinin yanındaki doğuya doğru bakan ve başı düz bir başlık ile örtülü olan sfenks tüm vadiyle tapınağın süsüdür ve mezarların bekçisidir. Pençelerinin arasında bir hikayenin anlatıldığı stel vardır. Bu hikayeye göre 4. Thutmosis kafasına kadar kumlarla örtülü heykelin üzerinde uyur. Rüyasında onunla konuşan sfenks kendisini bu kumlardan kurtarırsa Thutmosis’in Mısır’ın kralı olacağına dair söz verir. Yapıldığından bu yana defalarca çöl kumları altına gömülen bu görkemli heykel 18. sülale devrinde, hikayede adı geçen 4. Thutmosis tarafından temizlettirilir. Sonraki dönemlerde önemsiz tamiratlar geçirir ve en son 1998’de Mısırlılar tarafından on yıl süren bir restorasyonda zemine kireçtaşı blokları ilave edilir.
Mısır’da firavun portrelerinin sfenks biçiminde yapılması gelenektir. Bu yaratığın ortaya çıkışı da firavunun aslan kadar güçlü olduğunu göstermek içindir. 56. sülale zamanında sfenks aslanların adı altında anılır ve Aton ile özdeşleştirilir. Yeni imparatorlukta 1.Thutmosis zamanında Gize sfenksinin adı ‘Hor-em-akhet’ yani ‘Horus Ufukta’ ve ‘Horus Mezarlıkta’dır. Latin metinlerinde ise sfenks yeraltı dünyasının kuzeyinde uzak bir yerde durur ve Nemes krallığının sihirli peruğunun koruyucusudur. Orta İmparatorlukta 1.Seostris sarayının muhafızlarıdır. 3. Amenemhat’ın Ugarit’e gönderdiği iki sfenks Baal Tapınağı’nın girişine yerleştirilir. Yeni İmparatorluk döneminde de yapılan tapınaklara açılan yolların iki kenarında kalın temeller üzerine oturan sfenksler dizilidir. Karnak’taki Amon Tapınağı’nın giriş yolundakiler aslan gövdeli ve koçbaşlıdır. Tapınağın tanrısını kötü etkilerden koruduğuna inanılan karışık hayvanların ayaklarının arasında bir tanrının ya da kralın heykeli bulunur.
Mısır mitolojisinde önemli bir rolü olan sfenks yeraltı dünyasının kapılarının da gardiyanıdır. Pasif muhafızlıktan kralın düşmanlarını yok ediciye dönüşen bu doğaüstü yaratık bir yazıtta kendini şöyle ifade eder: “Mezar şapelini korurum. Mezara ait odanın muhafızıyım. Zorla içeri gireni uzaklaştırırım. Düşmanları ve silahlarını yere fırlatırım. Mezar şapelinden hainleri kovarım. Bir yere gizlenmiş düşmanları yok ederim. Gizlenecekleri yerleri kapatırım”. Kahire Müzesi’nde bulunan 4.Thutmosis’in savaş arabası kartal başlı, kanatlı, elinde hayat sembolü ve oraklı tanrı Horus’un düşmanlarını ayakları altında çiğneyen sfenkslerle süslüdür. Mısır’da böcek şeklinde muskalar, mücevherler, duvar resimleri ve steller üzerinde de tanrısal varlıkları, gücü ve bilgiyi simgeleyen sfenksler genellikle uzanmış durumda, erkek başlı, kanatsız ve sakallı olarak tasvir edilir.
Sfenks Mısır etkisiyle Suriye’de de tanınır ama oradaki anlamı belirsizdir. Suriye ve Fenike tasvirlerinin Mısır’dakinden en önemli farkı kanatlı olmasıdır. M.Ö. 15. yüzyılda ortaya çıkan dişi sfenks de başka bir yeniliktir. Mühürlerde, fildişi ve metal eşyalar üzerinde, oturmuş ve pençesini kaldırmış olarak çoğunlukla bir aslan, bir grifon ya da diğer bir sfenksle birlikte görülür. M.Ö. 13. yüzyılda Fenike’de Kral Ahiram lahtinde kral tahtının yanında durur. Sfenksler cennetin kapılarının muhafızlarıysa buradaki de kralın ruhunu cennete almak için bekler. Suriye üslubundaki mühürlerde saçları kısa kesimli veya Mısır’dakileri andıran bir örtüye sahip karşılıklı duran sfenkslerin aralarında bitkisel motifler bulunur. Ana konunun yanında bezeme amaçlı bu tür figürler fildişi eserlerde de betimlenir. Megiddo’dan Hitit üretimi bir fildişi plaka ilginç bir çalışmadır. Plakanın üst bölümünde yüksek konik şapkalı bir sfenksin göğsünden aslan başı çıkar. Alt bölümde ise saçı bantlı sfenksin hathor lülesi göğsüne iner. Kuyruğu arka bacağın altından yukarıya kıvrıktır ve oturan Mısır sfenksi tarzında gergindir. İki figür arasındaki bitki simetrik değildir. Doldurma öğesi olmasından çok bir sembol gibidir. Suriye’den örneklerde sfenks şeklinde fildişi mobilya parçalarına da rastlanır.
Suriye’den Mezopotamya’ya geçen sfenks tasvirleri Erken Sülale Devri’nde ve Yeni Babil sanatlarında mühürlerde, fildişi eserlerde ve kabartmalarda uygulanır. Sümerlerde İştar Tapınağı’nda böyle kanatlı, insan başlı kabartmalar vardır. Yeni Asur döneminden 2. Asurnasirpal’in (M.Ö. 883-859) Nimrud’daki sarayının kapısındaki sfenks aslan gövdeli, kartal kanatlı, erkek başlı, sakallı ve uzun saçlıdır. Lamassu da denilen heykelin önden bakıldığında iki bacağı profilden ise arka bacakları ve ortadaki yürür pozisyondaki beşinci bacağı görülür. Yeni Asur döneminde Nimrud’da Asurahaiddin Sarayı’nın bir oda girişinde öndeki çifti büyük, arkadaki ise küçük boyutlu insan başlı, sakalsız, çökmüş, kanatlı aslan biçiminde sütun altlıkları işlevsellikleriyle ön plana çıkarlar. Arslantaş’tan fildişi bir eserde kutsal ağacın iki tarafında karşılıklı duran koçbaşlı, kanatlı sfenksler vücutlarının oyumu ve ön ayakları arasından sarkan giysileriyle ve ince işçilikleriyle farklılaşır. Çift taç takmış sfenkslerin boyunları, tüyleri ve boynuzları ve kutsal ağacın çevresindeki şeritler altındır. Giysilerinden dolayı Korsaabat’ta bulunmuş kanatlı sfenkse benzerler. Ancak Korsaabat’taki insan başlıdır ve Mısır örneklerindeki gibi başlıklıdır. Samarra ve Nimrud’da fildişi eserlerde bu şekilde sarkan giysili sfenksler bulunur.
Anadolu’da sfenks ile ilk olarak Asur Ticaret kolonileri zamanında (M.Ö. 1950-1750) Asur ve Suriye’den ithal edilen silindir mühürleri, Anadolu’ya özgü damga mühürleri ve Kapadokya tabletleri üzerinde mühür baskılarında karşılaşılır. Kapadokya mühür baskılarından birindeki karşılıklı sfenkslerin pençeleri yumruk yumruğadır. Tüylü bir bitki sapı tutarlar. Soldaki sakalsızdır ve şişkin göğsü vardır. Her ikisinin de kıvrımlı kuyrukları yukarıya doğrudur. Cinsiyetleri belirsiz sfenkslerin aralarında aslan ve üzerinde kuş bulunur. Bu dönemde Anadolu’da mühür kesicileri tarafından Suriye motifi yorumlanır. Suriye’den gelen mühürlerde genellikle yürür ya da oturur pozisyondadır. Farklı bir örnek aslanın sırtına basan sfenkstir. Bu pozun benzeri Ras Sarma-Ugarit kazılarında bulunan ve M.Ö 1400 yıllarına tarihlenen bir fildişi plaka üzerindedir. Yerli stilde oyulmuş mühürlerden birinde sfenks sakallı ve kanatsız oluşuyla Mısır prototipinin özelliklerini korur. Oturan kanatsız sfenksler Anadolu’da ilk koloni devrinin ikinci safhasına özgüdür. Acemhöyük Sarayı’nın fildişi sfenksleri sakalsızdır, dikey ve geriye doğru kalkık kuyrukludur. Bunlardan birinde karışık varlığın başı üzerinde ve ayakları altında delikler vardır. Gözleri iri, burnu çıkıntılı, ağzı hafif gülümser, saçlarının kıvrımları ve pençeleri belirgindir. Göze hitap eden, incelikli hoş bir çalışmadır. Geç Hitit heykeline yakın bir stilde yapılan sfenkslerin saçı Mısır örneklerindeki gibi göğse düşen Hathor kıvrımlıdır. Yeni Hitit devleti (M.Ö. 1400-1200) döneminde Boğazköy’de bulunan fildişi plakanın ortasındaki sakalsız sfenksin saçı kıvrımlıdır ve başında bir şapka vardır. Kanatları ayrı olarak doğal olmayan bir tarzda açıktır.
Hititlerin başkenti Boğazköy’ün sur girişlerinden güneydeki Yerkapı’da kapı geçitlerini koruyan dört sfenks heykelinden doğudaki Berlin, batıdaki İstanbul müzesindedir. Restore edilen diğer ikisi kapı girişlerindedir. Dişi sfenks kapıların taştan pervazları içinde şekillendirilmiştir. Yalın gövdeleri dışarıya taşkındır. Kuyrukları yukarı doğrudur ve uçları spiral biçiminde sona erer. Bu örnekler ikinci binde Anadolu’da benzerleri içinde en önemlilerindendir. Boğazköy kazılarında bulunan sfenksler tanrısal boynuzlu başlığa sahiptir. İşleniş biçimleri Yerkapı ve Alacahöyük’tekilerden farklıdır. Yüzlerinin tasviri ve Hitit tanrılarının konik başlığı Anadolu Hitit sanatı özellikleri gösterir. Geç Hitit devleti (1200-700) döneminde M.Ö 8. yüzyıldan Zincirli İçkale’de Hilani 3’den sütun kaidesi şeklindeki sfenkslerin başları ve gövdenin ön kısmı, ön bacakların arkasına kadar heykel gibi üç boyutludur. Saçları, kulağın önündeki helezon bukleleriyle Arami stilinin aynısıdır. Ancak yele tüylerinin ve kanatlarının pul pul işlenişi, iki bacak arasındaki kuyruğun püskül biçimli ucu Asur özellikleri gösterir. Geç Hitit şehirlerinden biri olan Karatepe’de kalenin kapı aslanlarının arkasındaki sfenkslerin başları bedenlerine oranla çok daha iri ve heykel gibi üç boyutlu bir görünümdedir. Bedenleri yüksek kabartma olan sfenkslerin iri başları, küskün yüzleri, beyaz taş üzerine kakma gözleri ürkütücüdür. Ön kısımlarında yer alan önlük benzeri giysi ve omuzluklar Fenike-Suriye’ye özgüdür. Bu dönemden ilginç bir diğer örnek Kargamış’tadır. M.Ö 9. yüzyıla ait bazalt kabartmalarda insan ve aslan başlı sfenksler oyuludur. Koniye benzer, üzeri yuvarlak olarak biten bir şapka takan insan başlı sfenksin göğsünden ağzı açık bir aslan başı çıkar. Saçı örgülü ve içe doğru kıvrımlıdır. Kanadın tüyleri yatay çizgileriyle belirgindir. Aslan gövdesi yürür pozisyondadır. Kuyruğu yukarıya kalkık ve dışa dönüktür.
Pers sanatında grifon gibi sfenksin de kabartmalarda, silindir mühürlerde ve küçük eserlerde tasvirleri bulunur. Persopolis sarayındaki muhafız görevindeki kanatlı sfenkslerde Asur etkileri göze çarpar. Susa sarayından renkli bir tuğla panodaki karşılıklı iki sfenksin üzerinde Pers dini Zerdüştte tanrıların tanrısı olan Ahuramazda’nın kanatlı diski yer alır. Sakallı, şapkalı ve koyu tenli doğaüstü varlıkların kanatları içeriye, başları ise geriye dönüktür. Anadolu’da Pers satraplığı olan Lidya’nın başkenti Sardes’te mühürlerde ve altın süslemelerde kral sfenksler benzer biçimlerde işlenir; ön ayaklarından biri yukarıya kalkıktır ve arka ayakları üzerinde otururlar. Pers tasvirlerinde çoğunlukla şapkalı, sakallı erkek başlıdır ve üzerlerinde kanatlı diskle gösterilir.
Girit’te Zakro mühürleri, minyatür fresklerdeki ve figürlü dokuma kumaşları üzerindeki sfenksin grifon gibi Suriye’den geldiği ileri sürülür ama Girit sfenksi bazı orijinal özelliklere sahiptir. Çoğunlukla önden gösterilir ve kelebek gibi kanatları açıktır. Saç düzenlemesi farklıdır ve başında taç vardır. Daha çok dini konulu resimlerde rastlanır. Miken’de ise ilk uygulanışı M.Ö. 16. yüzyılın ikinci yarısında kuyu mezarlarından çıkarılan eşyalar üzerindedir. Bir fildişi kutuda karşı karşıya duran iki sfenks Aslanlı kapıdaki kabartmayı hatırlatır. Attika’dan bir örnekte ise yatıktır ve kanatları iki yana açıktır. Saçı göğsüne iner ve başında şapka vardır. Enkomi’den bir Miken vazosunda karşılıklı duran ve kanatları sivri iki sfenksin ortasında bir bitki bulunur. Baş, göğüs ve kanatların biçimi tipik Miken tarzındadır. Bezeme amaçlı Miken sfenksi Asur ve Fenike’dekiler gibi her zaman kalkık kanatlıdır. Kadın yüzüne sahip olmasına rağmen göğsü kadınsı değildir.
Girit ve Miken kültürlerinden sonra M.Ö 1200’den itibaren 400 yıl boyunca Yunanistan’da izine rastlanmayan sfenksler Asya’da varlıklarını sürdürürler. M.Ö. 8. yüzyıl sonunda Yunan sanatında Doğu etkilerinin görüldüğü dönemde yeniden ortaya çıkar. Arkaik dönemde pişmiş toprak lahitlerde, vazolarda, mücevherlerde, süs eşyalarında ve sikkelerde yer alır. Bunun yanında lahitlerde, tapınak friz ve metoplarında, mezar anıtı ve gömüt taşlarında kabartma ve heykel olarak uygulanır. Gömüt taşları dikdörtgen bir taban üzerinde ince, uzun bir ayak üstünde sfenksin oturduğu bir içbükey başlıktan oluşur. Sfenksler klasik oturuş pozisyonlarıyla aslanlar gibi bekçi olarak bulunurlar.
Grifonla aynı dönemlerde Yunan sanatına giren sfenks Suriye’deki gibi dişi ve kanatlıdır. Figür olarak Doğu’dan alınan sfenkslerin başında Daidalos üslubu heykellerindeki gibi uzun perukları, Asya sfenkslerinde görülmeyen kıvrımlı kanatları, başlarında çıkıntılı kepleri ve zarif gövdeleri vardır. Çirkin bir canavar değildir tam tersine kadınsı gövdesinden dolayı estetik ve narindir.
Suriye mühürlerindeki sfenkslerin karşılıklı çift veya tek, yürürken, otururken veya uzanmış tasvirleri Yunan’da da benimsenir. Assos Athena Tapınağı frizlerindeki örneklerinde de karşılıklı ve uzanmış pozisyondadır. İkisinin de ön ayaklarından biri kalkıktır. Kalkık ayaklar önlerindeki küçük prototip bir iyonik sütun başlığına dayanır. M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen tapınağın doğu cephesi frizinin orta bloğunda simetrik duran bu arkaik sfenkslerin gövdeleri yere değmez. Erken dönemlerin uzanmış sfenksi daha geç ve klasik döneme doğru ön ayakları üzerinde yükselip arka ayakları üzerinde oturur. M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Klazomenai lahitlerinin 17’sinin yüzlerinin baş ve ayak kısımlarında ve üst ve alt panolarındaki dekoratif amaçlı sfenksler karşılıklı veya tek, otururlar ve ön ayaklarından biri kalkıktır. Çevrelerindeki bitkisel bezemelerle dekoratif etki artırılır. Klazomenai lahitlerinde resmedilenler, detaylardaki titizlikleri ve ince işçiliklerinden dolayı başarılıdır.
Sfenksin klasik dönemden akik yüzük taşları üzerinde ilginç uygulanışları vardır. Bir yüzük taşında iki vücutlu tek başlı karşılıklı dururlar ve vücutları profilden başları ise önden görülür. Kaküllü saçları gözlerinin önüne iner. Gözleri yuvarlak, burnu ise kısa ve yayvandır. Kanatlar sırtın üst kısmından başlayıp başın yukarısına kadar yükselir. Kanat tüyleri kavisli bir şekilde uca doğru kıvrılır. Ön pençeleri birbirine değer. Kuyrukları yukarıya doğru kalkık ve dışa kıvrımlıdır. Bir başka yüzük taşında iki sfenksin arasında çıplak bir genç diz çökmüştür. Sfenkslerin ön ayaklarından biri erkeğin elleriyle birleşir. Saçlardaki ve tüylerdeki detaylara dikkat edilen bu minik mücevher oldukça ince bir işçilik gösterir. Aynı dönemden Orvieto’dan bir yüzük taşında sfenks, başında miğferi olan çıplak bir gence saldırır. Gencin üzerine çıkar ve onu yere yatırır. Ön bacakları figürün göğsü üzerindedir. Erkek figürünün elinde bir silah vardır ve sfenkse saplamak üzeredir. Sfenks yüzük taşları dışında bilezik gibi mücevherler üzerinde de sevilen bir motiftir.
Klasik dönemden Ksanthos’dan bir lahit kapağının üçgen alınlık kısmında ortada bulunan kapının her iki tarafında simetrik olarak yerleştirilmiş muhafız sfenkslerin görkemli geniş kartal kanatları ince gövdelerinin üst kısmını örter. Kanat tüylerinin çizgilerinde ve kasket üzerinde kırmızı boya izlerine rastlanır. Kabartmanın zemini açık mavi, tüyler kırmızı, siyah, mavi ve beyazdır. İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki M.Ö. 5.yüzyıl sonuna tarihlenen mermer Likya Lahti’nin kapağının dar yüzlerinden birinde arka ayakları üzerinde yükselmiş birbirine sırtını dönmüş iki sfenks vardır. Dörtte bir pozdadırlar ve simetriktirler. Kadın yüzünde saçlar dalgalı ve kısadır. Yüzde melankolik bir ifade göze çarpar. Bakışları uzaklara doğru ve hüzünlüdür. Kadın göğüslerinin dolgun ve yumuşak işlenişi klasik üsluba uygundur. Başlar kanatlara doğru yaslıdır. Ön bacaklar sağlam bir şekilde yere basar. Aslan pençeleri ve arka bacakların çömelişi belirgindir. Kuyruğu yuvarlak çizer. Yükselen ve tüyleri belirgin kanatlar kapağın üst kısmına kadar ulaşır. Son derece zarif bu kabartmalar sfenksin dişi özelliklerini yansıtan güzel çalışmalardır.
Oeidipus ve Sfenks efsanesinin betimlendiği bir örneğe kırmızı figürlü bir kylixde rastlanır. İyonik bir sütun üzerinde yüksekte duran sfenks ve karşısında daha alçakta bir kayanın üzerinde oturmuş sakallı ve şapkalı Oeidipus görülür. Bu Thebai kentinin sfenksidir. Başında taç bulunan kısa saçlı sfenks’in meraklı bakışları Oeidupus’a yöneliktir. Oeidipus da düşünceli bir şekilde eliyle çenesini tutar ve korku uyandıran canavara bakar. Buradaki resim sfenksin bilmeceyi sorduktan sonraki anı gösterir. Oeidipus bilmeceyi çözünce sfenks kendini aşağıya atacaktır. Dengeli, ustalıkla ele alınmış ve ayrıntılara özen gösterilmiş bir resimdir.
Mısır’da tanrı, kral ve tanrı-kral diye anılan, Asur ve Hitit tapınak ve kalelerinin kapısında yarı tanrı olarak muhafız görevini üstlenen sfenksler Yunan sanatında da Arkaik ve Klasik dönemlerde heykel ve kabartma olarak lahitlerde, gömüt taşlarında ve mezar anıtlarında, o anıt ve mezarın bekçisi ve koruyucusu konumundadır. Sfenksler grifon gibi mücadeleye hazır ve yırtıcı değil tam tersine sessiz, uyumlu ve gizemli bir muhafızdır. Bununla beraber Klasik dönemde Oidipus’la ilgili efsanesinde sfenks insanları öldürür. Sfenksin insanlarla olan mücadelesi Doğu’dan alınan bir konu olabilir çünkü Mezopotamya sanatında tarih öncesinden Akhemenidler dönemine kadar insanlarla yaratıkların mücadelesi vardır.
Kaynaklar:
Ana Britannica, C.19, Ana yayıncılık A.Ş, İstanbul, 1990, s:294
Canby, J.V., “The Walters Gallery Cappadocian Tablet and the Sphinx in Anatolia in the Second Millinium B.C.” Jornal of Near Esatearn Studies,October,v.34, 1975, s:240
Darga, Muhippe, Hitit Sanatı, Anadolu Sanatları Yayınları, İstanbul,1992, s:119, s:295
Erkanal, A., Anadolu’da Bulunan Suriye Kökenli mühürler ve Mühür Baskıları, T.T.K,Ankara,1993, s:130
Jairazbhy, G.K., Oriental Influences In Western Art, Asia Publishing House, Bombay,1965,s:249,250
Lise, G., Mısır Sanatını Tanıyalım, çev: E.Soley, Inkılap Kitabevi ,İstanbul, 1986, s:18
Pritehard, J.B., The Ancient Near East in Pictures, Princeton University Pres,Princeton,1954,s:327
Sevin, Veli, Yeni Asur Sanatı,1, Mimarlık, T.T.K, Ankara, s:97
11 Şubat 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 Yorumgaçlı Okurcan:
Yorum Gönder
Dök içinden geçeni